14 Nisan 2012 Cumartesi

Keşke

Hürriyet İK'da depremle ilgili yazmamı oğlum yadırgamış. (Tatsız bir konu, 24.01.2010)
Depremi bahane ederek, insanımızın vurdumduymazlığını, organizasyon özrünü vurgulamak istemiştim.
Jacques Attali de L'Express'de bu hafta aynı konuya değinmişti.
Sosyal hadiselerin tanımını yapmak, boyutunu anlatmak için metafor olarak doğal afetler kullanılır, diyor:
Ve bir ekonomik krizi tarif etmek ve anlamak için, depremden daha iyi bir metafor bulunamaz.

Özetle:
Ekonomik kriz, tıpkı deprem gibi, uzun vadede oluşan ve biriken dengesizliklerin kırılma noktasıdır.
Her iki hadisede de, faciadan önce insanlar son derece kaygısız ve bütün uyarılara duyarsızdırlar.
Her iki hadisede de, insanlar faciadan ders çıkarmayı bilmezler, bir an önce unutmayı tercih ederler.
Metafor bu kadarla da kalmıyor, diyor Attali. Çünkü depremlerin bir de ekonomik sonucu (etkisi) var:
Bir defa, deprem, evleri, yolları, kamu binalarını, fabrikaları yıktığı için, herşeyi yeniden inşa etmek, bunun için de kamu harcamalarını arttırmak gerek. (Keynes'e göre ekonomik büyümeyi tekrar yakalamak için bu şart.)
‘Ve özellikle, deprem bölgesinde yaşamak, daima yeniliğe, değişime, keşif ve icada açık olmayı gerektirir. Bu da insanları her an uyanık ve dikkatli olmaya, hiçbir şeye körü körüne güvenmemeye zorlar; kalıcı olana itibar etmeyen, hafif, geçici, göçmen bir 'toplumsal kültür' ortaya çıkar. Böyle toplumlar gelişmenin şartı olan moderniteye her zaman açıktır.
Bu yüzden, insanlık tarihinin en yaratıcı medeniyetlerinin (Yunanistan, İtalya, Felemenk ülkesi, Kaliforniya, Japonya gibi) büyük deprem kuşakları üzerinde yükselmesine şaşmamak gerekir.
Yıkıcı depremler ve sürekli tehdit altında yaşamak, bu toplumları, Eski Yunanlılar'ın ifadesiyle 'yenilik baskısı' yahut 'yeniliğin zorbalığı' altında tutar’ diyor Jacques Attali.
‘Bugün, yaşanan faciadan (Haiti) şu dersi çıkarmak akılcı olacaktır:
İnsanlığın en büyük zenginliği, değişimleri hayal etmek ve başarmak becerisidir. Ve, bunu başarmak için, sadece, geçmişin yıkılışına bir anlam verebilenlerin ve zenginliğin daima (20.yy'ın en büyük ekonomisti - Keynes'ten çok daha ileri görüşlü - Joseph Schumpeter'in sözünü ettiği) 'Yaratıcı Yıkım'dan doğduğunu anlayanların ve kabul edebilenlerin ayakta kalabileceğini idrak etmek gerekir.’
*
Biraz karışık bir laf. Tercüme edince daha da zorlaşıyor. Kendi dilimize çevirelim bunu:
* Deprem bölgesinde ve tehdit altında yaşayanlar, yeniliğe açık, adaptasyon kabiliyeti yüksek insanlardır.
* Ama bunu başarmak için, yıkılanın yerine süratle yenisini yapmayı ve yıkıntıdan ders çıkarmayı bilmek; yıkımı, yenisini ve iyisini inşa etmek için bir fırsat olarak görmek gerekir.
Biz Türkler, biz İstanbullular, deprem bölgesinde ve ilki çok yakın denilen ciddi bir yıkım tehdidi altında yaşayan insanlarız.
Bilgisine, aklına ve yorumuna güvendiğim Jacques Attali haklıysa...
* Geçmişten ders çıkarmayı ve iki kere aynı tuzağa düşmemeyi (birincisi hatadır, ikincisi dümdüz salaklık) öğrenmemiz ve gerekli önlemleri almamız gerekir.
* Hatta, yıkımı demek istemiyorum ama, deprem tehdidini bir fırsat olarak görmek, yeni teknikler, yeni teknolojiler ve yöntemler geliştirmeyi; bilgi birikimimizi sermayeye çevirmeyi öğrenmemiz gerekir.
Bitmek tükenmek bilmez ekonomik krizler konusunda tecrübeli, hatta şerbetli yöneticilerimizin, küresel kriz ortamında uluslararası şirketlerde nasıl kıymete bindiğini görüyoruz. Demek ki özel sektörümüz, kültürlü ve eğitimli insanımız bunu başarabiliyor.
Deprem konusunda da özel sektörün gerekli dersleri çıkardığını ve önlemleri aldığını sanıyorum. Hükümet için, kamu sektörü ve çalışanları için ise ne yazık ki en küçük bir umut yok içimde.

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 14.02.2010


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder