16 Aralık 2012 Pazar

Gnothi seauton yani Kendini tanı!

Delphi’deki Apollon Tapınağı’nın alınlığında yazdığı söylenir.
(Es kaza okuyan bir genç varsa, ‘Matrix filozofları’nın da anlayacağı dilde söyleyeyim: Bu söz, Kahin’in mutfağının girişindeki yazıdır.)
Spartalı Şilon’un, Miletli Thales’in, Sokrates’in, Pisagor’un yahut Atinalı Solon’un bir vecizesi olduğu iddia edilir. Bence Yunan’dan çok çok eskidir.
Belki de insanlık tarihinin en önemli bilgelik sırlarından biridir.
Genellikle Türkçe’de Kendini bil diye kullanılır ama, ‘kendini bilmek’ daha ziyade ‘aklı ve muhakemesi yerinde olmak’ gibi bir anlam taşıdığından (olumsuz hali ‘kendini bilmemek’ deyimi sebebiyle ve tabii ‘kendini bil kendini / kendini bilmez isen / patlatırlar enseni’ tekerlemesi sebebiyle) Kendini tanı bana daha iyi geliyor.
*
Hep tekrarlarım, gerçek bir entelektüel olan ilk basın patronumun sözüdür:
İnsan için önemli ve hayati olan hiçbir şey okulda öğretilmez.
Evde ve okulda her çocuğa kendini tanımanın neden çok önemli olduğu ve yöntemleri öğretilmeli.
Halbuki bizde, Türk ailesinde ve Türk toplumunda, bırakın kendini tanıyıp kendine karşı dürüst ve gerçekçi olmayı, insan, çevresine ve daha da vahimi kendine yalan söylemeye teşvik edilir.
Her alanda ‘doğru karar’ vermek için, insanın kendini iyi tanıması gerek. Ama bu, belki de dünyanın en zor işidir, çünkü insanın ‘kendine karşı dürüst olması’ hemen de imkansız. Hele de dürüstlüğün ‘aptallık’ olarak algılandığı bir toplumda.
Neyse, konu fazlasıyla derin ve felsefi. Sizi değil belki ama, beni aşar.
Çalışma hayatıyla sınırlayalım onun için.
*
Filozof Xavier Pavie, adını Kendinin Çırağı Olmak diye çevirebileceğim kitabında, insanın kendini tanımasının ‘hayatta başarılı olmak için’ ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. ‘Çalışma ortamı, insanın kendini başkalarıyla kıyaslaması için bulunmaz bir ortamdır’ diyor.
Tıpkı çocuğun, el bebek gül bebek büyüdüğü ve kendini eşsiz ve herkesten üstün sandığı aile ortamından çıkıp haddini ilk öğrendiği okul ortamı gibi. (Daha önce ‘sokak’ denilen hayat okulundan geçmemişse tabii ki…)
Pavie diyor ki, insanın kendini tanıması, kendinin bir bilançosunu çıkarması zor, çünkü bu ‘davada’ insanın hem acımasız bir savcı, hem tarafsız bir hâkim, hem zanlı, hem lehte ve aleyhte şahit olması gerek. Ama ‘İnsan, kendiyle kendini tartışabilir en azından’ diyor filozof; ‘Böylece, neyi yapıp neyi yapamayacağını bilir en azından, sınırlarını bilir…
Bunun için de (madem ki Eski Yunan’dan açtık sözü) şu 3 antik düşünce ekolünden birini seçebileceğini söylüyor:
1-Stoacılık: Özetle, ‘başına gelenlere metanetle katlan’ der insana. Mesela Epiktetos: “Dünyanın senin istediğin gibi olmasına çalışma, herşeyin olması gibi olmasına çalış, sen de huzurlu olursun” diye öğüt verir.
Çalışana ders: Sana haksızlık edildiğinde ses etme, olup bitenden duygusal olarak etkilenme, seni müdür yapmıyorlarsa ses etme.
2-Epikürcülük: Bu felsefe okuluna göre, özetin özeti, başarısızlığın ve tatminsizliğin acısını tatmamak için en iyisi ihtiyaçlarını ve isteklerini sınırlamaktır.
Çalışana ders: Muhteris olma, yükselmeye çalışma, iyi bildiğin işi yapmakla yetin ki, zorlanma ve başarısız olma.
3-Kinizm: Antisthenes’e göre "İnsanın kendiyle yaşamayı başarması" gerekir. Kinikler, başkalarının yargılarına önem vermezler, daha doğrusu kurulu düzene olan tepkilerini başkalarını ‘provoke’ ederek gösterirler.
Çalışana ders: No limit! Acaba başarabilir miyim diye, yahut ‘insanlar hakkımda ne düşünür’ diye takma; sadece menfaatini kolla, hakkın veya haddin olsun olmasın.

*
*     *
 
Yaratık dedikse kelebek değil
Ahmet Hakan köşesinde engelliler maçında ortalığı birbirine katanlardan söz ediyordu:
“Fanatizmden gözü dönmüş taraftarlar, tekerlekli sandalye maçında ortalığı birbirine kattılar, engelli basketbolculara saldırıp koltuklarını kırdılar. Taraftarlar tartışıyor: Beşiktaş taraftarı diyor ki: ‘Biz yapmadık.’ Galatasaray taraftarı diyor ki: ‘Biz yapmadık.’ Kim yaptı bilmiyorum ama bunu yapan insan olamaz. Tehlike büyük aslında... Çünkü bunu yapanlar her şeyi yaparlar. Ve her şeyi yapacak tıynette olan bu yaratıklar aramızda yaşıyorlar.” (Hürriyet, 11 Aralık)
İlahi Ahmet Hakan!
O yaratıklar bizim aramızda yaşamıyor, biz onların arasında yaşamaya çalışıyoruz.
Ben, mesela, bu yaratıklarla birlikte (yaratık dediğim kelebek değil haliyle) her gün iki fasıl araba kullanıyorum…

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder