13 Mayıs 2013 Pazartesi

Dağa mı çıkalım?


Bugün, Hürriyet İK’da Hayriye Mengüç’ün hazırladığı kapak haberi ‘işitme ve konuşma engelli çalışanlar’ daha doğrusu ‘çalışamayanlar  - çalıştırılmayanlar - adam gibi çalıştırılmayanlar’ ile ilgili.

Habere yorum katamazsınız, onun için burada ben söyleyeyim: 

Bir memlekette, devlet devlet midir, toplum medeni midir, insanlar insan mıdır; yaşlılarına, engellilerine, kimsesizlerine muamelesine bakarak notunuzu verebilirsiniz.

Bizde bu açıdan devlet zavallı ama suçlu, toplum saygısız ve ilkeldir. 

Bir istatistik kurumumuz bile olmadığı için, Türkiye’de engelli sayısını bilen yok. 

Yıllar önce, Hürriyet’in Okullarımız Yıkılmasın kampanyası sırasında, Milli Eğitim Bakanlığı’na ‘Türkiye’de kaç yatılı bölge ilköğretim okulu ve pansiyonlu ilköğretim okulu var?’ diye sormuştuk. MEB’den bir türlü cevap gelmedi, sebebini merak ettik: ‘81 ilin valisine, ilinizde kaç YİBO ve PİO var, diye yazıyla sorduk, sonuçları bekliyoruz’ dediler. Yani bakanlık kaç okulu olduğunundan bihaberdi. Sayıları 8 ile 10 milyon arasında tahmin edilen engellileri kim sayacak?

*

Türkiye’de ‘sağlıklı vatandaş’ olmak bile eziyettir. Değil engelli, hele hele ‘devletin ilgisine muhtaç’ bir engelli olmak. 

Bir ‘çıkmaz durum’ söz konusu:

Aile içi evlilikler, sağlıksız gebelik ve doğum, cehalet vb sebeplerle, fakir ve eğitimsiz ailelerde engelli çocuk sayısı yüksek. 

Bu çocuklar sağlık hizmetlerine erişemedikleri için (ve Türkiye’de zaten yeterli altyapı da olmadığı için) tedavi ve iyileşme şansları sınırlı.

Aynı çocuklar, hem fakir hem engelli oldukları için, yeterli eğitim alamıyorlar ve zaten engelliler için gerekli eğitim altyapısı da yok). 

Hem eğitimsiz hem engelli oldukları için adam gibi bir iş bulamıyorlar. 

Hem engelli hem işsiz oldukları için (yahut da marjinal işlerle yetindikleri için) başkalarına muhtaç  oluyorlar…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti engelliler konusunda da ‘demokrasi ve insan hakları suçu’ işlemekte.

*

Resmî Sweden.se sitesinin verilerine göre, 9,5 milyon nüfuslu İsveç’te 2 milyona yakın engelli yaşıyor. Yani 5 kişiden biri. 

Demek ki İsveç devleti en küçük bir engeli bile engel olarak kabul ediyor. Ve engellilere tanınan hak ve imkanlardan yayarlandırıyor. 

İsveç’te artık mesele engellilerin sosyal güvenlikten yararlanmasını ve engellilere maddi yardımı çoktan aşmış. (Mesela evinde yaşam şartlarını düzeltmek isteyen, ne bileyim elektrikli asansör, sensörlü kapı koydurmak, eşiklere eğim yaptırmak vs için engellilere iyi şartlarda kredi sağlayan yasa… 1959’da yürürlüğü girmiş İsveç’te) 

İsveç devleti artık konuya ‘insan hakları ve demokrasi’ açısından bakıyor:

Engellilerin, engelsiz ve sağlıklı vatandaşlarla aynı şartlarda yaşamasını temin etmek, İsveç Devleti’nin ve İsveç toplumunun görevidir.

*

Türkiye’de engellilerin böyle bir talebi yok, taleplerinde bu kadar ileri gitmeyi göz(!)leri yemez. 

Demokrasi ve insan hakları lafını ağızlarına alırlarsa eğer, alimallah polisin dur demeden biber gazı ve tazyikli suyla saldırması, savcıların durumdan vazife çıkarması, başbakanın işi analarını alıp gitmelerine vardırması olasılığı yüksektir.

Türkiye’de Kürt vardır’ diyebilmek ve temel hak ve özgürlüklerden söz etmek için PKK terörü, 30 yıllık içsavaş, on binlerce ölü gerekti.

Türkiye’de engelliler vardır’ dedirtmek ve haklarını istemek için, dağa mı çıkalım yani?


Not: Laf ebeliğinden, engellilere şirketlerde reva görülen muameleye yer kalmadı. Yoksa ancak kanun zoruyla engelli istihdam eden, o da sadece marjinal işleri layık gören; ‘görüntüyü bozmasın’ diye engellileri gözlerden uzak tutan şirketlerin terbiyesizliğinden söz etmeyi de isterdim.


Hürriyet-İK,12.05.2013





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder