17 Ocak 2014 Cuma

Başarının 3 ayağı: Yetenek + pratik + nefes alma




Sheffield Üniversitesi’nden Prof. Tom Stafford ile NY Üniversitesi’nden Michael Dewar çok ilgimi çeken bir araştırma yapmışlar. Kullandıkları yöntem de çok güncel ve ilginç.
Önce bu projeye özel Axon isimli bir bilgisayar oyunu tasarlanmış. Uzmanlar, bu online oyuna katılan 854.064 oyuncunun davranışlarını onlardan habersiz izlemişler ve incelemişler.
Psychological Science dergisinde yayımlanan makalesinde Prof. Stafford “Eğer daha verimli öğrenmenin yöntemini bulabilirsek, daha az sürede daha çok şey öğrenmenin yolunu da buluruz” diyor.
Herkesin giderek daha uzun süre çalışacağı bu ekonomik düzende, ömür boyu öğrenme becerisi de giderek önem kazanıyor.
*
Axon adlı oyunda (axon.wellcomeapps.com) bir nöronun büyümesine yardım ediyorsunuz; hedef belli bir sürede (çünkü oyun alanı birkaç saniyede daralıyor) nöronu azamî boya eriştirmek.
Axon, belli bir stratejik planlama, olası seçeneklerin hızlı değerlendirilmesi ve hızlı bir reaksiyon gerektiriyor. Yani bu, oyuncuların bilişsel (cognitif) kapasitesini ölçmede kullandığımız basit bir bilgisayar oyunu”.
*
Beklenen ilk tespit: Başarının sırrı pratik… Oyuncular oynadıkça daha iyi sonuç almayı başarıyorlar. (Bunu zaten biliyoruz.)
Beklenmeyen ikinci tespit:İlk performansları çok tutarsız ve başarısız olanlar zaman geçtikçe en iyi sonucu alanlar oluyor. Biz bunu şöyle açıklamayı öneriyoruz: İlk denemelerde birkaç kere başarısız olmayı göze alarak oyunu çözmeye, keşfetmeye çalışmak, ardından başarıyı getiriyor.
Beklenen üçüncü tespit: İlk denemelerde en iyi skoru yapan ‘yetenekli’ oyuncular, yirminci denemede de diğerlerinden daha iyi sonuç almaya devam ediyorlar. (Yani yetenek diye bir şey var ve kalıcı.)
Beklenmeyen dördüncü tespit: Ancak ‘başta yetenek işe yarar, ama sonra çok çalışan ve antrenman yapan öne geçer’ düşüncesi bu testten geçemiyor. Baştan iyi sonuç alan yetenekli oyuncular, oynadıkça diğer oyunculardan (daha az yetenekli olanlardan) daha hızlı öğreniyor ve skorunu daha hızlı geliştiriyor. Oyun frekansı ne olursa olsun. (Yani çok antrenman sizi Messi yapmaya yetmez.)
İlginç bir bilgi: Araştırmacılar (nasıl yapmışları geçiyorum, kafa karıştırmaya gerek yok) oyun frekansını azaltan (yani ara vererek oynayan) oyuncuların, diğerlerinden daha hızlı öğrendiklerini gözlemlemişler. Yani deneme-öğrenme için oynanan bir iki oyundan sonra biraz ara vermek, ara ara oynamak, öğrenmeyi hızlandırıyor. (Ders çalışırken de böyledir ya; biraz ara vermek, bir tur atıp gelmek öğrendiklerinizi kaydetmenizi, yeni bilgilere yer açmanızı kolaylaştırır.)
*
Sonuç olarak, uzmanlar diyorlar ki: “Çalışmalarımız, yeni bir şey (yeni bir aktivite, diyor onlar) öğrenmek için en iyi yöntemin pratik yapmak olduğunu doğruluyor. Bu doğrudan kaçmak mümkün değil: Başarılı sonuç almak istiyorsanız, pratik yapacaksınız!
Ancak, bu bilinen gerçeğe, Prof. Stafford’un bir iki ilavesi var:
1- Daha iyi öğrenmek için, öğrenmeye ara vermelisiniz. (Yani imtihana son ana kadar çalışmak sık sık tekrarlandığı gibi iyi bir yöntem değil. Artık bunun deneysel bir ispatı da var.)
2- Ayrıca, yeni bir şey (yeni bir aktivite) öğrenmekte iseniz, baştan itibaren her denemede iyi sonuç almaya çalışmaktansa, küçük başarısızlıkları göze alıp yeni parametreleri keşfetmek sizi daha iyi bir sonuca götürür.
*
Özetle:
◊ Yetenek diye bir şey var ve önemli bir avantajdır.
◊ Ama her halükârda, öğrenmek ve ilerlemek için çok pratik yapmak gerekir.
◊ Ancak
     ◊ Neyi nasıl yapacağınızı öğrenmek için önce bir iki başarısızlığı göze alıp deneme ve keşif yapmak size zaman ve yol kazandırır.
     ◊ Ve arada durup, mola verip beyninize (ve bedeninize) öğrendiklerini hazmetmek için süre tanımak performansınızı artırır.
*
Uzmanların, aktardığım (*) bu bulguları tabii ki sadece öğrenciler için geçerli değil. Günlük hayatta, çalışma hayatında hasılı ‘yeni bir şeyler’ öğrenmemiz gereken her yerde ve herkes için…
Bu arada istisnalar kaideyi bozmaz; tabii ki bu söylenenler, mesela yıllardır, kalkıştıkları her ölçme, seçme, yerleştirme sınavını istikrarla eline yüzüne bulaştırmayı başaran Millî Eğitim Bakanlığı için geçerli değil. Çünkü ‘hatalarından ders çıkarmak’ eğer bir öğrenme yöntemiyse, bunların allâme-i cihân olması gerekirdi.


(*) Aktardığım yerine arakladığım daha doğru ve dürüst bir fiil olurdu. Bu bilgileri meslektaşım Damien Mascret’nin 15 Ocak tarihli Le Figaro’daki haberinden aldım.

Hürriyet-İK, 19.01.2014

2 yorum:

  1. Bir egitimci olarak ve de deneyimlerime dayanarak bu arastirma sonuclarina tamamen katiliyorum. Serdar Devrim'e bu arastirmayi gundeme getirdigi icin tesekkurler....

    YanıtlaSil
  2. Merhaba, yazınızı beğenerek okudum. Ancak yetenek kısmıyla ilgili konulara pek katılamadım. Zira araştırmanın tüm detaylarını okuma fırsatım olmasa da bilgisayar oyununda başarılı olan kişilerin yetenekli olduğu varsayımının nasıl ortaya çıktığını anlayamadım. Zira bu kişilerin daha önce başka oyunlarda pratik yapıp yapmadığı bilgisi verilmemiş. Daha önce bu tip oyunlar oynayan kişi pratik tarafını geliştirdiği için diğerlerinden daha kısa sürede daha iyi sonuçlar alması daha muhtemel.

    YanıtlaSil