10 Ocak 2014 Cuma

VASAT PESPAYE ENTERNASYONALİ




Jean Birnbaum, (Yahudi soykırımı suçlusu) “Adolf Eichmann gibiler için her şeyi söyleyebilirsiniz, ama salak olduklarını söyleyemezsiniz” diyor.


Sadece, iç dünyalarının karşısında ‘eksi işareti’ vardır”.

Birnbaum, bu ‘vasat’ tiplerin sosyal sınır, hatta ulusal sınır tanımayan bir dayanışmaya ve bu sayede de müthiş bir güce sahip olduklarını söylüyor:

20.yy bu vasatlar enternasyonalinin nelere kadir olduğunu fazlasıyla gösterdi”. 1

Ve vasatlığın da Montesquieu’nün hükümet prensipleri arasında yer alabileceğini iddia ediyor: Nasıl şeref monarşinin, erdem cumhuriyetin, korku despotizmin psikolojik dayanağı ise, totaliter rejimlerinki de vasatlık’tır diyor.

Politikadan bahsetmemeye yeminli olan ben ise (yoksa vasatlık, vasatların sınır ötesi dayanışması gibi laflar hele şu sıralar çok su kaldırır), vasatlığın totaliter rejimlerin değil, olsa olsa ‘vasat rejimlerin’ yani aleladeliğin, herhangiliğin, uydurukluğun, pespayeliğin, hasılı ilkelliğin psikolojik dayanağı olduğunu düşünüyorum.

Etrafınıza bir bakın, bırakın memleketi, çalıştığınız şirkete bir bakın… ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız!

1 Le Monde, 20.12.2013

*
*   *



Jack London


EKİP ÇAL(IŞ)MASI


Jack London’un Ateş Yakmak adlı öyküsü, Fransa’da resimli bir kitap olarak yayımlanmış. Hemen bir tane tedarik etmeli, çok güzeldir.

Hikayenin, varsa adını unuttuğum kahramanı, köpeğiyle tek başına Klondike yollarına düşer. Tecrübesizlikten ayakları ıslanır; durmak ve ateş yakmak zorundadır; ama soğuktan donmaya başlayan parmaklarının yerinde olup olmadığını anlamak için bile eldivenlerini çıkarıp bakması gerekir. Bir kibrit çakacak bir yol arkadaşı olsa, ateş yakacak, hayatı kurtulacaktır. Ama (“– 50 derecede tek başına yola çıkmak ölümdür” diyen) eskileri dinlememiş, başkalarının aklına, kimseye ihtiyacı olmadığını düşünmüş, Büyük Kuzey’in kışıyla tek başına baş edebileceğini sanmıştır. Oturup haysiyetiyle ölümü beklemekten başka çaresi yoktur. (Köpeği ise, ateş yakacak bir başka sahip bulma ümidiyle onu bırakıp gider.)

‘Vahşî kapitalizm’ yıllarında yaşayan Amerikalı yazar Jack London (1876-1916) malum, saf, çocuksu bir sosyalisttir. Bu hikayesiyle de dayanışmanın önemini, insanların birbirine muhtaç olduğunu anlatmaya çalışır.

Liberal kapitalizm bir yandan - sosyal adaletsizliğe, sömürüye sözde bilimsel gerekçeler uydurup - ‘egoist bireyciliğin nimetleri’ diye beyin yıkarken, bir yandan da, insanlar sermayenin hizmetinde daha verimli çalışsın diye ‘ekip çalışmasının önemini’ tekrarlayıp durur.

Bu ne yaman çelişkidir, diyeceksiniz. Dinci veya laik, bütün ideolojiler böyle ‘yaman çelişkiler’ üzerine kuruludur.

*

Bu hafta Hürriyet İK’da Burcu (Özçelik Sözer) “Türkler ekip çalışmasına ne kadar yatkın?” sorusuna cevap arıyor.

Gerçi ben ona söyledim, boşuna uğraşma dedim, ben sana cevabı vereyim: Hiç değillerdir! Sadece çalıp çırpmak için, talan için bir araya gelirler. Bunun adına da ‘ekip çalışması’ değil ‘çete’ denir...

*

Şaka ve eleştiriler bir yana, ekip çalışması, sadece verimli sonuç almanın şartı değil, bir arada yaşama kültürünün (ve medenî bir toplum olma yolunda) önemli bir aşamadır.

Herkesin ‘kendini çakal, herkesi aptal’ sandığı, ‘her koyunun kendi bacağından asıldığı’ bir topluluk (= aynı yerde yaşayan insan kalabalığı - TKD) için, bunlar uzak, ama gene de peşinden koşmaya değer hayallerdir.

Hürriyet-İK, 12.01.2014









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder