13 Haziran 2014 Cuma

Müzedeki yerinizi alın




Bazen doğru olduğuna inandığım bir fikrin ucunu yakaladığım, ama tamamlamayı, şekillendirmeyi, ifadeyi beceremediğim olur. Hani gördüğünüz rüyayı hayal meyal hatırlar ama bir türlü toparlayamaz, tam çıkaramazsınız ya, öyle bir intiba.

Genelde meramını rahat anlatan biri için (ağız ishali demekten daha şık böylesi) bu inkıbâz hâli sıkıntılıdır.
Gene kendimce doğru bir teşhis koyduğumu sandığım, iyi kötü bunu ifade edebildiğim, ama karşımdakilerin bir türlü anlamadığına hayret ve dahi isyan ettiğim olur.

Ya nasıl görmüyorsunuz, nasıl anlamıyorsunuz diye bağırasım gelir.

Bir vakıf üniversitesinde 6 dönem ders verdikten (reklam olmasın diye Kadir Has Üniversitesi demiyorum), Hürriyet İK ve asıl Hürriyet Kampüs sebebiyle, daha doğrusu sayesinde, gençlerle haşır nesir olduğumdan beri tekrarlayıp duruyorum:

Bugünün gençlerini anlayamazsınız.

Aptal yahut anlayışsız olduğunuzdan değil; anlayabilmek için gerekli kavramları haiz olmadığınızdan; aynı dili konuşmadığınız ve düşünce kalıplarınız tamamen farklı olduğundan; yani aynı dünyada ve aynı zamanda yaşasanız da, ayrı dünyaların ve ayrı çağların insanları olduğunuz için. (Aynı ‘tür’ olmadığınız için diyesim var.)

Bak gene ifade edemiyordum işte!

Eskiden kuşaklar arası çatışma diye bir şey vardı. Bugün yok. Neden? Çünkü eskiden anneler ve kızlar, babalar ve oğullar birbirine benzerdi. Bir nesilden diğerine farklar azdı, farklılaşma-değişim yavaş yavaş olurdu. Çocuklar çok benzedikleri ana-babalarına farklarını, bağımsızlıklarını, kişiliklerini kabul ettirebilmek için mücadele hatta kavga etmek zorundaydı.

Dünya değiştikçe, değişim hızlandıkça; bilgi, teknoloji, bilim, fikir ve asıl kültür alanında yaşanan değişim giderek daha hızlı ve güçlü olunca; yani dün ile bugün ve dolayısıyla kuşaklar arasındaki fark (gap diyorlar galiba şimdi) giderek büyüyünce haliyle gizli ve sinsi kuşak çatışması mesela 68 Olayları olarak patladı. Gençler, ana babalarına kendilerini anlatamadılar çünkü, değişmeyen, değişmekten korkan, değişmemekte direnen eskiler, onları anlamaya hazır değildiler, anlayacak altyapı ve eğilime sahip değildiler.

Bugün artık hiç değiller.

Aydın denilenler ise, anlayabildikleri kadarını ifade edecek kelimeleri bulmakta zorlanıyorlar.

Her zaman olduğu gibi, bugünün gençlerinin kendilerini anlatabilmek için, anlatacak, kitap yazacak, hoca olacak, kürsüye çıkacak, siyasete atılacak yaşa gelmelerini beklemek gerek… diyeceğim ama, dünya o kadar değişti ki, bugünün gençleri o yaşlara geldiklerinde artık onların dünyasında belki de kitap, üniversite, kürsü, hükümet kalmayacak.

Bugün artık, kuşak çatışması yaşanmıyor. Çünkü bugünün gençleri ana-babalarından yüzde 5, 10, 50 farklı değiller. ‘Farklı’ bile değiller. Bambaşkalar, hiç alakaları yok.
Tamamen yeni bir dünyada yaşıyorlar.

Zaten dikkat edin bakın, gençlerin ana-babalarıyla yarışmak, onları aşmak, onlardan farklı-bağımsız bireyler olduklarını ispat (hatta kendilerini onlara beğendirmek) gibi bir gayretleri, bir dertleri yooooook!

Siz, onları dünyaya getiren, büyüten, besleyen, ihtiyaçlarını karşılayan, internet bağlantılarını, akıllı telefonlarını, markalı blucinlerini temin eden ve (madem ki doğurdunuz, doğmayı onlar mı istedi?) temin etmekle mükellef; ama çok sevdikleri, ama bayıldıkları, saygıda kusur etmeseler de öyle gözlerinde büyütmedikleri ana-babalarsınız. Size adınızla hitap etme eğilimleri, ‘fıstığım’, ‘babişim’ demeleri bundan.

Çocuklarınızın üstünde öyle vehmettiğiniz gibi bir takım haklara sahip değilsiniz.

Ana-baba olarak yaptıklarınızı en iyisinden ‘doğal’ ve hatta ‘göreviniz’ olarak görüyorlar.

Özetle, eniştemin (nasılsa çocuklara lafımızı dinletemeyeceğiz, bari) ‘kendimizi ezdirmeyelim’ dediği gibi; çocuklarınıza hükmetme hevesinizi unutun.
Onları anlamadığınızı söylemekten de vazgeçin, anlayamazsınız.

Onlar da (ana-babaları olan 68-78 kuşağından bir farkları da burada zaten) anlaşılmak, kendilerini kabul ettirmek derdinde değiller zaten, iplerinde bile değil, ‘rahat bırakın yeter’…

Anlamaya değil tanımaya çalışın. Değiştirmeye (düzeltmek ne kelime) değil, oldukları gibi kabul etmeye çalışın.

Yani rahat bırakın ve saygı duyun yeter.

Zaten bu dünya artık sizin değil, onların dünyası.

Müzedeki yerinizi alın...



Dipnot: Bu yazıya oturduğumda niyetim, okumakta olduğum ve ‘insanların önyargıyla ya saf ya terörist damgası vurdukları 21.yy’ın isyankâr gençleri’ üzerine bir kitaptan söz etmekti. Ağız ishali dediğim işte budur. Bir daha sefere artık.

Hürriyet-İK, 15.6.2014











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder