26 Kasım 2012 Pazartesi

Yapay rahim: İnsanlığın son sınırı

 
 
Etikten söz ediyoruz Hürriyet İK’da bugün. Şirket-çalışan ilişkilerinde etikten.

Müsaade ederseniz bu hafta sizden (gıyabınızda) aldığım 2 izni bir arada kullanacağım.

Yani hoşgörünüzü biraz suiistimal ederek az buçuk etik ihlâlinde bulunacağım.

1-İnsan kaynaklarından değil İNSAN’dan söz edeceğim.

2-Eski bir yazımı ısıtıp sofraya getireceğim.

31 ağustos 2005 tarihinde Hürriyet’in internet sitesinde çıkmış bir yazı. Pazar yazısı niyetine...

*

Bir makinenin doğurduğu çocukların cinsel organları olacak ama göbekleri olmayacak. Bunlar, bugünün ve yarının canlıları olacaklar, ama geçmişler bir bağları eksik olacak. Bu uğursuz ve çıkmaz bir yoldur...

The Times’ten alıntı yapan gazetelerimizde okuyacaksınız bu haberi. Bilim adamları önümüzdeki yirmi yılda, ceninin anne karnından alınıp, ‘yapay rahim’ adı verilen bir alet içinde gelişmesinin ve çocuğun ‘doğmasının’ teknik ve tibbî açıdan mümkün olacağını düşünüyorlarmış. Yani Dr. Haldane’in ve A.Huxley’nin ‘öngörüsü’ gerçekleşmek üzere.

Tıbbi tartışma bir yana, ‘yapay rahim’ önemli bir etik sorun yaratacak elbette...

The Times’ın haberini özetleyeyim:

- ‘Yapay rahim’ 20 yıl içinde mümkün olacak

- Bu, özellikle prematüre bebeklerin gelişmelerini tamamlamaları için önemli bir gelişme

- Ayrıca tabii yollarla çocuk sahibi olamayan insanlar ve eşcinseller de bu tekniği dört gözle bekliyor

- Fare ve keçiler üzerindeki denemeler sürüyor ama insanlarda denenmesine şiddetle karşı çıkanların gerekçesi ‘etik’...

Teknik detayı es geçiyorum, karmaşık ve bizi ilgilendirmiyor.

*

Müsaade ederseniz meselenin ETİK yanını biraz tartışalım. Benim bilgim yetmeyeceği için yine alıntı yapacağım bu konuda.

(Ama isterseniz, meslektaşlarımın büyük çoğunluğu gibi, bir yabancı gazeteden okuduklarımı ‘kendi derin bilgilerim ve sınırsız genel kültürüm’ diye de satabilirim size. Tercih sizin...)

12 mart 2005 tarihli Le Monde’da, Jean-Yves Nau imzalı ve ‘Yapay rahim veya insanlığın son sınırı’ başlıklı makaleden:

- 20. yüzyıl (doğum kontrol hapının geliştirilmesi ve yaygınlaşmasıyla) cinsellikle çoğalma arasında kesin bir ayrışmaya sahne oldu. Aynı yüzyılda birçok ülke ‘istenmeyen gebelikleri sonlandırma’yı suç olmaktan çıkardı. Tıp, suni döllenme tekniklerinde önemli aşamalar kaydetti.

- Hem istenmeyen gebeliği önleyerek, hem de kısırlıkla mücadele ederek, kadın-erkek ilişkilerinde bir devrim yaratan bu gelişmelerin uzun vadeli sonuçlarını tahmin etmek için henüz çok erken.

- Ancak, bir sonraki ve son sınırın aşılmasının, yani (geliştirilen yapay rahim aletleri sayesinde) ‘ana rahminin dışında sürecek gebelik’ sürecinin (ektogenez) sonuçlarını bugünden düşünüp tartışmamız lazım.

- Biyolog Henri Altan’ın son kitabı da (L’Utérus artificiel) bu sürükleyici konuyu işliyor.

- İngiliz biyolog John B.S.Haldane 1923 yılında ‘ectogenesis’ kelimesini ve kavramını yarattı. ‘Ana karnı dışında, yapay bir rahimde sürecek gebelik’ anlamına gelen bu kelime o tarihte bir kurgu-bilim hayalinden ibaretti. (Not: Dr.Haldane, Aldous Huxley’nin 1932’de yayınladığı Cesur Yeni Dünya’nın da bir anlamda fikir babasıydı.)

- 80 yıl sonra, Haldane’in kehaneti tutmadı ve henüz ektogenetik bir bebek dünyaya gelmedi. Ama gecikmeyecek belli ki, çünkü birçok memeli türünde ‘yapay rahimle gebelik’ gerçek olmak üzere.

- Konu, Kasım 2004’te Sydney’de yapılan Dünya Biyoetik Kongresi’nde tartışıldı, yani artık tabu değil. Normalde plasento ve rahim tarafından yerine getirilen fizyolojik işlevler nasıl in vitro temin edilecek? Henüz halli gereken çok ciddi teknik sorunlar var.

- Henri Atlan bu sorunların aşılabileceğini ve mesela yapay böbrekten çok da farklı olmadığını düşünüyor ve bu yeni uygulamanın (yapay rahimle gebelik) iki merhalede kabul göreceğini düşünüyor:

- İlk etap tedaviye yönelik olacak: çok erken doğan bebeklerin gelişimi ana rahmi dışında bu yolla tamamlanacak.

- Bir sonraki merhalede, yapay rahimler ‘gerçekten hayat vermek için’ kullanılır olacak.

- Atlan soruyor: Elde böyle bir imkan varken, hayatı tehlikede olan, gebeliğin ve doğumun risklerini taşıyamayan yahut da riskten ve acıdan kaçınmak isteyen kadınlara ya da çiftlere, nasıl, hangi gerekçelerle ‘Hayır!’ diyebileceğiz ki?

- Tartışma Huxley’nin meşhur kurgu-bilim kitabındaki gibi olmayacak zaten, burada ‘devletin yeni insan nesilleri yetiştirmek için endüstriyel boyutta insan besiciliği yapması’ söz konusu değil. Burada, demokratik toplumlarda ve serbest pazar ekonomilerinde, yeni bir ‘gebeliğe tıbbi destek teknolojisi desteği’ konusudur tartışılacak olan.

- Yani yapay rahim, cinsellikle çoğalma arasındaki ayrışmanın yeni bir adımını, daha doğrusu (insan klonlama mümkün olana kadar) son sınırını oluşturacak.

- Yapay rahim hayalinin gerçekleşmesi söz konusu olanca, radikal ve ılımlı feministler arasındaki fikir ayrılığı iyice ortaya çıktı: Radikaller “niye olmasın, ektogenez imkanları sonuna kadar kullanılsın”, derken, ikinciler bunu reddediyor ve yapay rahim projesini ‘erkeklerin yeni bir komplosu’ (yeni bir ‘babaerkil teknobilim’) olarak görüyorlar.

- Feministler (Fransa’da) taşıyıcı annelik yasağının sürmesi ve ‘gebelik ticaretine’ izin verilmemesi için baskı yapıyorlar.

- Tabii ki, ‘rahim dışı gebelik’ söz konusu olunca, daha doğmamış çocuk ve taşıyıcısı (annesi veya başkası) arasındaki fizyolojik ve psikolojik ilişkiler, bunların fonksiyonu ve naturası bir kez daha tartışılacak. Daha genel anlamda gebeliğin biyolojik ve sembolik anlamı ve önemi tekrar düşünülecek.

- Sydney’deki konferansta biyoetik uzmanı feminist Rosemarie Tong’un dediği gibi “Bir makinenin doğurduğu çocukların cinsel organları olacak ama göbeği olmayacak. Bunlar, bugünün ve yarının canlıları olacaklar, ama geçmişle bir bağları eksik olacak. Bu, uğursuz bir çıkmaz yoldur!
 
 

Dipnot: Ben öğrenemedim, aradan geçen 7 senede nasıl bir ilerleme kaydedildi acaba? Bilen var ve bana bilgi verirse, buradan paylaşırım. (2) Hepsi yapay çalışanlardan oluşan bir ofis ortamı nasıl olurdu acaba? Böyle bir bilim-kurgu yazısı ilginç olabilirdi...

 Hürriyet-İK, 18.11.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder