Etikten söz ediyoruz Hürriyet
İK’da bugün. Şirket-çalışan ilişkilerinde etikten.
Müsaade ederseniz bu hafta sizden
(gıyabınızda) aldığım 2 izni bir arada kullanacağım.
Yani hoşgörünüzü biraz suiistimal
ederek az buçuk etik ihlâlinde bulunacağım.
1-İnsan kaynaklarından değil
İNSAN’dan söz edeceğim.
2-Eski bir yazımı ısıtıp sofraya
getireceğim.
31 ağustos 2005 tarihinde
Hürriyet’in internet sitesinde çıkmış bir yazı. Pazar yazısı
niyetine...
*
“Bir makinenin doğurduğu
çocukların cinsel organları olacak ama göbekleri olmayacak. Bunlar, bugünün ve
yarının canlıları olacaklar, ama geçmişler bir bağları eksik olacak. Bu uğursuz
ve çıkmaz bir yoldur...”
The Times’ten alıntı yapan
gazetelerimizde okuyacaksınız bu haberi. Bilim adamları önümüzdeki yirmi yılda,
ceninin anne karnından alınıp, ‘yapay rahim’ adı verilen bir alet içinde
gelişmesinin ve çocuğun ‘doğmasının’ teknik ve tibbî açıdan mümkün olacağını
düşünüyorlarmış. Yani Dr. Haldane’in ve A.Huxley’nin ‘öngörüsü’ gerçekleşmek
üzere.
Tıbbi tartışma bir yana, ‘yapay
rahim’ önemli bir etik sorun yaratacak elbette...
The Times’ın haberini
özetleyeyim:
- ‘Yapay rahim’ 20 yıl içinde
mümkün olacak
- Bu, özellikle prematüre
bebeklerin gelişmelerini tamamlamaları için önemli bir gelişme
- Ayrıca tabii yollarla çocuk
sahibi olamayan insanlar ve eşcinseller de bu tekniği dört gözle
bekliyor
- Fare ve keçiler üzerindeki
denemeler sürüyor ama insanlarda denenmesine şiddetle karşı çıkanların gerekçesi
‘etik’...
Teknik detayı es geçiyorum,
karmaşık ve bizi ilgilendirmiyor.
*
Müsaade ederseniz meselenin ETİK
yanını biraz tartışalım. Benim bilgim yetmeyeceği için yine alıntı yapacağım bu
konuda.
(Ama isterseniz, meslektaşlarımın
büyük çoğunluğu gibi, bir yabancı gazeteden okuduklarımı ‘kendi derin bilgilerim
ve sınırsız genel kültürüm’ diye de satabilirim size. Tercih
sizin...)
12 mart 2005 tarihli Le Monde’da,
Jean-Yves Nau imzalı ve ‘Yapay rahim veya insanlığın son sınırı’ başlıklı
makaleden:
- 20. yüzyıl (doğum kontrol
hapının geliştirilmesi ve yaygınlaşmasıyla) cinsellikle çoğalma arasında kesin
bir ayrışmaya sahne oldu. Aynı yüzyılda birçok ülke ‘istenmeyen gebelikleri
sonlandırma’yı suç olmaktan çıkardı. Tıp, suni döllenme tekniklerinde önemli
aşamalar kaydetti.
- Hem istenmeyen gebeliği
önleyerek, hem de kısırlıkla mücadele ederek, kadın-erkek ilişkilerinde bir
devrim yaratan bu gelişmelerin uzun vadeli sonuçlarını tahmin etmek için henüz
çok erken.
- Ancak, bir sonraki ve son
sınırın aşılmasının, yani (geliştirilen yapay rahim aletleri sayesinde) ‘ana
rahminin dışında sürecek gebelik’ sürecinin (ektogenez) sonuçlarını bugünden
düşünüp tartışmamız lazım.
- Biyolog Henri Altan’ın son
kitabı da (L’Utérus artificiel) bu sürükleyici konuyu işliyor.
- İngiliz biyolog John B.S.Haldane
1923 yılında ‘ectogenesis’ kelimesini ve kavramını yarattı. ‘Ana karnı dışında,
yapay bir rahimde sürecek gebelik’ anlamına gelen bu kelime o tarihte bir
kurgu-bilim hayalinden ibaretti. (Not: Dr.Haldane, Aldous Huxley’nin 1932’de
yayınladığı Cesur Yeni Dünya’nın da bir anlamda fikir
babasıydı.)
- 80 yıl sonra, Haldane’in
kehaneti tutmadı ve henüz ektogenetik bir bebek dünyaya gelmedi. Ama
gecikmeyecek belli ki, çünkü birçok memeli türünde ‘yapay rahimle gebelik’
gerçek olmak üzere.
- Konu, Kasım 2004’te Sydney’de
yapılan Dünya Biyoetik Kongresi’nde tartışıldı, yani artık tabu değil. Normalde
plasento ve rahim tarafından yerine getirilen fizyolojik işlevler nasıl in vitro
temin edilecek? Henüz halli gereken çok ciddi teknik sorunlar
var.
- Henri Atlan bu sorunların
aşılabileceğini ve mesela yapay böbrekten çok da farklı olmadığını düşünüyor ve
bu yeni uygulamanın (yapay rahimle gebelik) iki merhalede kabul göreceğini
düşünüyor:
- İlk etap tedaviye yönelik
olacak: çok erken doğan bebeklerin gelişimi ana rahmi dışında bu yolla
tamamlanacak.
- Bir sonraki merhalede, yapay
rahimler ‘gerçekten hayat vermek için’ kullanılır olacak.
- Atlan soruyor: Elde böyle bir
imkan varken, hayatı tehlikede olan, gebeliğin ve doğumun risklerini taşıyamayan
yahut da riskten ve acıdan kaçınmak isteyen kadınlara ya da çiftlere, nasıl,
hangi gerekçelerle ‘Hayır!’ diyebileceğiz ki?
- Tartışma Huxley’nin meşhur
kurgu-bilim kitabındaki gibi olmayacak zaten, burada ‘devletin yeni insan
nesilleri yetiştirmek için endüstriyel boyutta insan besiciliği yapması’ söz
konusu değil. Burada, demokratik toplumlarda ve serbest pazar ekonomilerinde,
yeni bir ‘gebeliğe tıbbi destek teknolojisi desteği’ konusudur tartışılacak
olan.
- Yani yapay rahim, cinsellikle
çoğalma arasındaki ayrışmanın yeni bir adımını, daha doğrusu (insan klonlama
mümkün olana kadar) son sınırını oluşturacak.
- Yapay rahim hayalinin
gerçekleşmesi söz konusu olanca, radikal ve ılımlı feministler arasındaki fikir
ayrılığı iyice ortaya çıktı: Radikaller “niye olmasın, ektogenez imkanları
sonuna kadar kullanılsın”, derken, ikinciler bunu reddediyor ve yapay rahim
projesini ‘erkeklerin yeni bir komplosu’ (yeni bir ‘babaerkil teknobilim’)
olarak görüyorlar.
- Feministler (Fransa’da) taşıyıcı
annelik yasağının sürmesi ve ‘gebelik ticaretine’ izin verilmemesi için baskı
yapıyorlar.
- Tabii ki, ‘rahim dışı gebelik’
söz konusu olunca, daha doğmamış çocuk ve taşıyıcısı (annesi veya başkası)
arasındaki fizyolojik ve psikolojik ilişkiler, bunların fonksiyonu ve naturası
bir kez daha tartışılacak. Daha genel anlamda gebeliğin biyolojik ve sembolik
anlamı ve önemi tekrar düşünülecek.
- Sydney’deki konferansta biyoetik
uzmanı feminist Rosemarie Tong’un dediği gibi “Bir makinenin doğurduğu
çocukların cinsel organları olacak ama göbeği olmayacak. Bunlar, bugünün ve
yarının canlıları olacaklar, ama geçmişle bir bağları eksik olacak. Bu, uğursuz
bir çıkmaz yoldur!”
Dipnot: Ben öğrenemedim, aradan
geçen 7 senede nasıl bir ilerleme kaydedildi acaba? Bilen var ve bana bilgi
verirse, buradan paylaşırım. (2) Hepsi yapay çalışanlardan oluşan bir ofis
ortamı nasıl olurdu acaba? Böyle bir bilim-kurgu yazısı ilginç
olabilirdi...
Hürriyet-İK, 18.11.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder