11 Ekim 2013 Cuma

Antipatik, demagojik ama empatik bir bayram yazısı

Bugünün Hürriyet İK’sını belki otelde, belki evde, ama tatil havasına girdiğiniz bir pazar sabahı okuyacaksınız. Bayramlık bir yazı olsun istedim. Eskilerden, izninizle. 2004 yılbaşına bir iki gün kala Hürriyet-internette çıkmış. O zaman başlık olarak ‘Asmayıp da besliyoruz biz bunları...’ demişim. Bu, kısaltılmış kurban bayramı versiyonudur.

*

Önce bu serserinin nasıl enselendiğini anlatayım size.

Yer İzmir, Bornova. Gece saat iki. Abdi İpekçi Caddesi’ndeki Bereket Market’ten genç bir adam fırlamış, deliler gibi koşarak. Oradan geçmekte olan polis otosu şüphelenmiş durumdan, peşine düşmüş. Marketten çaldıkları bulunmuş üzerinde. Karakol, ifade, hâkim, tutuklama. Buca Kapalı Cezaevi’ne koymuşlar alelacele.

Bu namızsız, karakolda ve mahkemede bir de utanmadan salya sümük ağlamış, “Hırsız olsam daha fazla çalardım” demiş, ba ba ba...

*

Haberde anlatılmamış, ben oturduğum yerde bir senaryo yazayım müsaadenizle.

Doğu’da bir ilden, işsizliğin insanları cendere gibi boğduğu bir ilden, çaresizlikten, cebinde bir otobüs bileti, İzmir’e gelmiş Hüseyin, köylüsü Mehmet’in yanına, inşaatlarda iş umuduyla.

İki gün çalıştıysa, üç gün aç gezmiş. İşçi pazarında, ayağında lastik ayakkabısı, sırtında fitilli balıkçı yaka kazağıyla, morarmış elleri yırtık pantolunun ceplerinde, boynu omuzlarının içinde, donan kulaklarını korumak için, başını bir sağ omzuna, bir sol omzuna sürte sürte günlerce iş beklemiş.

Hammallığı da denemiş, artık akşamcı kahvesinde sabahlayacak parası da kalmayınca, bitmemiş inşaatların pütürlü beton zemininde, çimento torbalarına sarılıp geçirmiş geceleri. Acıkmış, üşümüş, köyünü özlemiş. Anasının iyi kötü tahıl çorbasını, kürekle karılan tezekten de gelse evinin sıcağını özlemiş. Bakmayın siz onun ekmeğini kazanmak için yollara düşmesine, daha 19 yaşında Hüseyin. Koca bir çocuktur o...

Köylüsü Mehmet de başından savmış sonunda, “Böyle iki kişi dineldik mi iş çıkmayor. Sen de buraları belledin artıkın. Haydi bakalım, herkes kendi yoluna, selametle...

Artık hiç umudu kalmamış Hüseyin’imin. Geceler daha bir soğuk gelmeye, açlık daha bir acıtmaya başlamış. Yok ki anasını satim atlayıp köye dönesin. Dönsen hoş geldin derler mi ki?

Yüzünü kızartmış, dilenmeyi denemiş. Sokakta hali vakti yerinde insanlara “İş bulmaya geldim, kaç gündür açım, Allah rızası için bir çorba parası” diye yanaşmış. Yanaşmış ama, domates, patates satan Züğürt Ağa misali, öyle utana sıkıla söylemiş ki, kendi bile inanmamış hikayesine. Allah versin! diyeni kadar, avcuna 10 lira sıkıştıranlar da ağırına gitmiş.

Gece yattığı inşaatta, yanında karnını doyuran işçiler buyur etmişler. Sevmemiş bakışlarını, aralarındaki kaş göz işaretini. Teşekkür bile etmeden kaçmış. Kaçmış ama, küçük tüpten gelen kokular da iştahını fena azdırmış.

Dönememiş inşaata o gece; titreye titreye, ıslak it gibi gezmiş Bornova’nın ıssız sokaklarında, sabahı etme umuduyla, hani güneş çıkar kemiklerim ısınır. Gece 10, 11, gece yarısı... geçmek bilmemiş Allah’ın belası gece, morarmış elleri yırtık yeşil pantolonun cebinde, başı omuzlarına gömük, kulakları ayazdan artık hissiz...

Gece bir, bir buçuk, marketin ışıklarını görmüş, yanaşmış. Dilense, şimdi bir laf ederler, koyar adama, başım belaya girer... Önünden bir geçmiş, iki geçmiş. Bakmış bakkal kasada tek başına. Müşteri gibi girmiş içeri, başı önünde.
O canının çektiğinden, o mavi tüpte pişerken burnunda tüttüğünden iki tane kapıp, Allah ne verdiyse koşmaya başlamış. Hem ağlayıp hem koşuyormuş.

Çamdibi Karakolu’na bağlı ekiplerin, tam da Bereket Market’in önünden geçeceği tutmuş gecenin ikisinde. Peşine düşmüşler bağıra çağıra, düdükler, tutlar, vurlar... Koskoca bir devletin polisi.

Paniğe kapılmış Hüseyin. ‘Suç unsuru çalıntı malı’ bir köşeye atmayı bile akıl edememiş. Kuduz köpek gibi kıstırmışlar bir binanın girişinde, üstüne atlamışlar, yere yatırmışlar, itip kakmışlar Hüseyin’i.

- Utanmıyor musun hırsızlık yapmaya, öküz gibi adamsın, çalışıp ekmeğini kazansana lan!

*

Memur haklı. Namusunla çalışsana ulan Hüseyin, adam gibi bir işe girip...

Ekip otosunda başlamış ağlamaya. Karakolda sürdürmüş ağlamasını. Hâkimin karşısında ağlamış. Hâkim ne yapsın, ipsiz sapsızın biri, ne evi barkı belli, ne izi adresi... Polisler bile şaşırmışlar, “Biz otomobil hırsızlarını, evleri soyanları yakalıyoruz, mahkeme tutuklamıyor, serbest bırakıyor. Bu hırsızı niye tutukladılar, anlamadık” demişler.

Kimbilir, belki de içeride bir sıcak çorba içer diye düşünmüştür hâkim!

*

19 yaşındaki Hüseyin K. hırsızlık suçundan davası görülmek üzene Buca Kapalı Cezaevi’ne konulmuş.
Hâlâ salya sümük ağlıyormuş koğuşa girerken, “Vallah çok açtım ondan çaldım. Hırhız olaydım, sadecene iki tane mı alırdım?” demiş, dinletememiş.

Eee, Hüseyin’im iki kangal sucuk çalmadan düşünecektin.
Yatarsın altı ay, bir yıl. Hırsız diye yazarlar siciline. Artık arasan da zor bulursun ‘adam gibi bir iş’. Allah’ın sabıkalısına bu kapıda iş yok, hadi yallah...

Alt tarafı üç gündür açtı karnın. Şunun şurasında bayrama bir kaç gün kalmış. Sıkıverseydin be dişini Hüseyin.

Biraz daha kurban kavurma almaz mıydın?

Ölümü ye bak...


Hürriyet-internet, 29.12.2003 ve Hürriyet-İK, 13.10.2013



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder