19 Ekim 2013 Cumartesi

#DirenİK ve sorun Türkiye'nin kadına bakışı


İmaj her şeydir’ diyordu reklam sloganı.

Her şey olmasa da, günümüzde imaj çok önemli. Şirketler için de öyle. İmaj, kalitenin bile önüne geçti.

Mal ve hizmet satabilmek için, iyi elemanları şirkete çekebilmek ve tutabilmek için, güçlü bir imaj şart.

Yeni mezunların Apple, Google, Microsoft, Louis Vuitton gibi yıldız şirketleri hayal etmesi tesadüf değil.

Gençler alacakları malı ve hizmeti de, çalışmak istedikleri sektörü ve şirketi de giderek daha subjektif kriterlere göre seçiyorlar. (Arkadaşlarınızın ‘waaaaw’ demesi önemli bir kriter, mesela.)

Beni okumazlar ama, gençlere bence önemli bir tüyo vermek istiyorum.

Sektörün ve şirketin imajı, tamam. Maaş, çalışma şartları, yan haklar vb objektif kriterler, tamam.

Ama şirketin kalitesini belirleyen, hiç akla gelmeyen, daha doğrusu adı tam koyulmayan, çok ama çok önemli bir kriter daha var. Bir çalışan olarak kaderinizi etkileyecek, her gün sizi mutlu ya da mutsuz edecek bir kriter:  

Şirketin, müşteri olsun, tedarikçi olsun, tabii (gençleri asıl ilgilendiren) çalışan olsun insana verdiği yer / değer / önem.

Ve bir şirketin insana verdiği yeri / değeri / önemi anlamanın en kestirme yolu, insan kaynakları yönetimine bakmaktır.

Şirketi tanımak istiyorsan, tabii ki patrona, CEO’ya bakacaksın. Onlar takım kaptanıdır, havayı onlar estirir, bazen (Bill Gates, Steve Jobs...) patron şirketin simgesi olabilir.

Ama asıl İK yönetimine, İK yöneticisine bakacaksın.
İşe başvuru, mülakat vesaire sürecinde şirketin sizi incelediği ve ölçtüğü kadar, siz de şirketi, karşınızdaki İK’cılar üzerinden tahlil edin.

İnanın çok önemli bir göstergedir.

Şirketin çalışanlarına (ve genelde müşterilerine, tedarikçilerine, partnerlerine, hasılı insana) verdiği değerin, duyduğu saygının ilk göstergesi, insan kaynakları yöneticisinin kalitesidir. İK yönetici ve yöneticilerini seçerken gösterdiği titizliktir.

Mesleki bilgisi ve tecrübesi tam mıdır? Sözüne güvenilir mi? Kapısı, gerçek ve mecazi anlamda, herkese açık mıdır? Bürosu patron katında mı yoksa çalışan katında mıdır; yani patronun hizmetinde midir, şirketin hizmetinde mi? Şirketin menfaatinin çalışanı ezmek değil, mutlu etmek ve azami verim elde etmek olduğunun bilincinde midir, yoksa ‘benim maaşımı çalışanlar değil patron veriyor’ diye koltuk derdinde midir? Tepe yönetime karşı duruşu nedir;  yani hayır! demeyi, tabii çalışanlara hayır demek kolay, gerektiğinde patrona da hayır demeyi bilecek kadar kişilik sahibi midir? Yeri geldiğinde inisiyatif kullanmak için kendine güveni var mıdır, yoksa her şeyi yukarı danışan bir korkak mıdır? Tanrı katına yaklaştığı için burnu havada yani ‘kağnı gölgesinde yürüyenlerden’ midir, yoksa etkisini ve yetkisini bilgisinden; dürüstlüğünden ve adaletinden; üstlerinden, eşitlerinden ve astlarından gördüğü sevgi ve saygıdan alan; alçak gönüllülüğü asla elden bırakmayan bir insan mıdır?

Çalışanlara

● her birinin bir hikayesi, umutları, beklentileri, sorunları olan

● işinde verimli olmak için mutlu olmayı bekleyen

● ama ortak bir hedefe ulaşmak için ortak bir noktada buluşmamız gereken birer ‘insan’ gözüyle bakanlardan mıdır?

Yoksa, bakınca çalışanları görmeyen, gördüğü zaman da

● patronun marabası

● birer sicil numarası

● sürekli işini kaytarmaya, şirketi dolandırmaya çalışan parazitler

● ve lütfedip de iş bahşedilen birer ‘insan kaynağı’ olarak görenlerden midir?

Yani özetle adam mıdır, değil midir?

İnsan mıdır, değil midir?


*
*     *


Sorun Türkiye’nin kadına bakışı

Kadın İstahdam Paketi her zamanki gibi, kamuoyundan saklanıyor. Yorum yapanlar ‘bilgi sahibi olmadan’ ve ‘kötü niyetle’ konuşmakla suçlanıyor.

Hükümetteki tek kadın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, konuyla ne ilgisi varsa ‘genç nüfusu kalkınmanın parçası yapmak’tan söz ederek topu taça atıyor. Basın müşavirliği ‘Kadın istihdam paketini Sayın Başbakanımız açıklayacak’ demekle yetiniyor.

Belki de paket seçime doğru ‘kadınlar için müthiş reform’ olarak açıklanacak.

Oysa çalışırken doğum yapan kadınlara pek çok yeni hak getiren tasarının geri tepmesi, hatta asıl amacın ‘kadını eve kapatmak’ olduğu endişesi yaygın.

Bu arada, “Batıda uygulanan ve sendikaların şiddetle karşı çıktığı ‘kiralık işçi çalıştırma’ modeline zemin hazırlanıyor. Kadınlara hak veriliyor gibi başlayacak sonra herkese yaygınlaştırılacak” iddiaları da var.

Tamam, komplo teorilerine ve niyet okumaya çok meraklıyız, ama sağ olsun iktadar da ‘gizli ajanda’ iddialarını ortaya atanları hiç mahçup etmedi bugüne kadar.

Mesela Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik önceliklerinin ‘neslin devamı’ yani ‘kadınların daha çok doğurması olduğunu’ itiraf ediyor.

Kadın örgütleri, sendikalar hatta işveren örgütleri hem görüşlerinin alınmamasından şikayetçiler, her zaman olduğu gibi, hem de özetle ‘bu tasarı yasalaşırsa, kadınlar iş bulamaz’ diyorlar.

Bugün Burcu’nun (Özçelik Sözer) kapak haberinde konunun detaylarını okudunuz.

Konu bir hafta çok veya az doğum izni değil, konu kadına biçilen rol. Kadına devlet tarafından rol biçilmesi, daha doğrusu.

Ama gene Hükümet bildiğini yapacak, gene medya laga lugayla yetinecek ve kadınlar toplumdan biraz daha dışlanacak.

Hürriyet-İK, 20.10.2013





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder