25 Ekim 2013 Cuma

Deliliğe övgü

Akif benden bir dönem önceydi, onun için sadece 8 ay birlikte askerlik yaptık. Kars Hafızpaşa Kışlası’nda, birlikte çok nöbet tuttuk, beraber çok araziye çıktık.
İkimiz de, askerin sevdiği ama çekindiği, astsubayların hazzetmediği ama iyi geçinmeye özen gösterdiği, subayların da sanıyorum gözünün tuttuğu iki asteğmendik.
İkimiz de bizim için çok yeni ve farklı olan bu dünyaya ayak uydurabilmek, hayatta ve ayakta kalabilmek için aynı taktiğe başvurmuştuk:
Deli numarası yapmak!
(Ne kadarı numaraydı, ne kadarı gerçekti, tartışılır ama yeri ve zamanı değil.)
Üstlerinin gözünde:
Vazifeden kaçmayan aksine sorumluluk almaktan hoşlanan, işini sonuna kadar kovalayan ve tamamlayan, verilen görevi en iyi şekilde yapan, güvenilir, ciddî, astlarına hâkim ama... düşündüğünü söylemekten, gerektiğinde üstlerine kafa tutmaktan çekinmeyen; kaytaranlara ve aptallara tahammül göstermeyen; askeri kollamak yahut bir görevi yerine getirebilmek için bazen askerliğin katı (sert anlamında değil, esnek olmayan anlamında) kurallarını zorlamaktan kaçınmayan asteğmenler;
Astların gözünde:
Her askerin tek tek ‘insan’ olduğunu; erinden asteğmenine hepimizin nihayet aynı şekilde askerlik yaptığımızı; biz asteğmenlerin tek farkımızın daha şanslı olduğumuz için bir yüksek okuldan mezun olmaktan ibaret olduğunu; bunun bize bir üstünlük değil aksine bir sorumluluk yüklediğini unutmayan; iyi bir insan olmaya gayret eden, askeri ezmeyen aksine kollayan, anlayışlı, sabırlı ama... görevden taviz vermeyen, kaytarmaya göz yummayan ve asıl önemlisi ‘ne zaman delleneceği belli olmayan’ asteğmenler.
Ne zaman delleneceği belli olmayan... işte işin sırrı ve anahtarı burada.
Çünkü askerlik denilen garip meslek yahut mesaide çok farklı insanları yönetmek ve onları ölmeye ve öldürmeye hazırlamak zorundasınız. Daha önce anlatmıştım. Terhisimi beklerken yazıcı erlerle sohbet ettiğimi gören tabur komutanı beni uyarmıştı:
- Askerin huyunu bozarsın. Şunu asla unutma: Emrin altındaki erbaş ve er, evli midir, anası babası çoluğu çocuğu var mıdır, hastası mı vardır, borcu harcı, bir sıkıntısı mı vardır, mutlaka bilmen gerekir. Çünkü bu, askerin askerliğini etkiler. Ama o kadar! Askerin ailesini tanımayacaksın, çocuğunu sevip okşamayacaksın, erata askerliğin ötesinde yakınlık duymayacaksın...
- Niye komutanım?
- Oğlum sen yarın, bir emrinle bu adamı ölüme göndereceksin! Birinin evde yaşlı annesi var, öbürünün sütte çocuğu var, bir diğerinin senedi var... sen nasıl emir verirsin?
Bu kural belki de ‘sivilde’, çalışanlarını ölüme gönderen, genellemeden söyleyeyim, kimi tersaneler, madenler vb için de geçerlidir, bilemem.
*
Ne zaman delleneceği belli olmayan (asteğmenler), işte işin sırrı ve anahtarı burada, diyordum ki kabaca kendi sözümü kestim.
Bu yöntem, ‘Deli Nizam’ adıyla maruf Nizamettin Nazif’in (Tepedelenlioğlu) gazetedeki bir bıçkın meslektaşına uyarısını unutmamak kaydıyla, yöneticilik hayatında da geçer akçedir:
Oğlum, demiş üstat, deli numarası iyidir, her zaman işe yarar, ama sakın kendin inanma!
Bizim şirketlerde adamı deli etmek için her türlü ortam vardır gerçi, ama deli olmanıza gerek yok.
Deli numarası yaparak adınızı deliye çıkarmanız kafi. Derecatıyla tabii ki.
Kırmızı çizginize kadar deliliğiniz ‘kestirilebilir ve tutarlı’ olmalı.
Yani hangi durumda, ne ölçüde ve ne şekilde delleneceğinizi muhatabınız iyi kötü bilmeli. (Yenilere de hemen öğretmelisiniz. Zaten şöhretiniz de bunu kolaylayacaktır.)
Ve gene bilmeli, bilmese de şüphelenmeli ki, aşılmaması gereken bir kırmızı çizginiz vardır, bunun ötesinde ‘bu herifin ne yapacağı belli olmaz!
Size kimi meslek sırlarımı ifşa etme riskine rağmen bunları anlatıyorum çünkü
- Hazreti Eyüp sabrına sahip değilseniz;
- “Bana ne, babamın şirketi değil ya, iş olursa olur olmazsa olmaz” diyebilenlerden değilseniz;
- İşini yarım yamalak ve kötü yapmayı içine sindirebilenlerden değilseniz;
ve tabii
- İşini adam gibi yapmayan, işi yokuşa süren, geciktiren bizzat siz değilseniz...
Bizim şirketlerimizde bazen / sık sık / genellikle / her zaman (gereksiz olanları siliniz) işi döve döve, söve söve yaptırmak gerekir!
Aaaa, pardon, yanlış anlaşılmasın, ‘Serdar çalışanlarına bağırıp çağırıyor’ sanılmasın.
Aklımdan dahi geçmez ama, bugüne kadar yöneticisi olduğum insanlara karşı sesimi yükseltmek, ‘dellenmek’ zorunda hiç kalmadım.
Ama eşitlerim ve üstlerin benim delişmen halimi görmeyi pek severler nedense!

Hürriyet-İK, 27.10.2013








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder