Bugün, Hürriyet İK’nın 1.000’inci sayısıdır diye kendimi inkâr etmemi, günübirlik ‘jantiyleşmemi’ ; hatta, daha beter, eleştirdiklerim gibi ikiyüzlüleşmemi ve sahtekârlaşmamı beklemiyorsunuz değil mi? Beklemeyin…
*
Hürriyet
İK’nın
1.000’inci haftadönümünü vesilesiyle İK profesyonellerine sorduk “Bu 1.000 haftada neler değişti?”
Yapıcı-iyimser insanlar oldukları için, İK dünyasında
yaşanan olumlu değişimleri anlattılar.
Ben de, yapıcı-kötümser bir insan olarak, ‘Gamlı Baykuş’ şöhretim zedelenmesin
diye (bu konuda yayın yasağı getirdim, dermişim), geriye dönüp size, geçen bu
zamanda asla değişmeyen ve kolay değişmeyecek konulardan bir iki sual sorayım.
*
Mesela ‘kifayetsiz
muhterisler’ diye bir tanım atmıştım ortaya. İhtirası, bilgisini,
becerisini ve haddini kat be kat aşanlar. Ama bunlar, kendi hallerine
bıraktığınızda ne kadar dibe düşeceklerini bildikleri için, yerlerini korumak
ve hatta yükselmek için yapmayacakları pislik yoktur, demiştim. (3.11.2008)
Geçen zaman beni haksız çıkardı mı?
*
Bir ara ‘ikinci
adam’dan söz etmiş, iyi yönetici iyi adamla, kötü yönetici kötü adamla
çalışır, demiştim. “Birinci adamı
tartmak için, daima ikinciye bakın! Üçüncüye, dördüncüye... Kimlerle çalışmayı
tercih ettiğine bakın!” Ve sormuştum “Sizin
birinci adamınız adam mıdır, kendine güveni tam mıdır? Yoksa 'aman gölge
etmesin' diye, 'yarın bana rakip
olmasın' diye, 'her şeyini bana
borçlu olsun' diye 'küçük adamlarla' çalışmayı tercih eden büyük çoğunluktan
mıdır?” (15.11.2009)
O günden bugüne cevabınız değişti mi ?
*
Bir adım ileri gidip ‘vasatokrasi’ diye bir laf uydurmuştum. Özetle, kendine güvenmeyen,
kötü yönetici; geldiği yeri asla hak etmediğini bilen, bu yüzden ‘varlığı kendisini o koltuğa oturtan ve maaşını
ödeyen patronuna armağan’ kifayetsiz muhterislerle çalışır, yanında
kendinden daha kalitesiz insanları toplar. Onlar da kendilerinden daha
kalitesizini… Böylece o şirkette yönetici kalitesi giderek düşer ve bir ‘vasatlar kastı’ oluşur, demiştim. (26.7.2009)
İstisnalar hariç, Türkiye gene beni muhçup etmedi.
Haksız mıyım?
*
Biraz daha genelleyelim isterseniz. ‘Hepimiz yolsuzuz’ diye büyük
konuşmuştum: “Türkiye’de yolsuzluklarla
başa çıkamazsınız, çünkü biz, toplum ve birey olarak bizatihi yolsuzuzdur.” (28.6.009)
O günden bugüne bir genel, bir yerel, bir de cumhurbaşkanlığı
seçimi yapıldı. Türklerin yolsuzluktan, hırsızlıktan rahatsız oldukları gibi
bir sonuç çıktı mı?
*
Daha yakına gelelim…Mesela elimizdeki ‘insan malzemesi’nden söz etmiş, “Bizim yöneticilerimiz iyiyle kötüyü, çalışanla
çalışır gibi yapanı, dürüstle yalakayı, bilenle cahili ayıracak birikim,
sağduyu ve kapasiteye sahip midir?” diye sormuştum. O tarihte Türkiye’yi
yönetenler de aynı endişeleri taşıyordu. Bunu, zamanın AKP genel başkan
yardımcısı Mehmet Ali Şahin dile getirmiş ve aldıkları önlemi de açıklamıştı: “İnsan
malzememiz bozuldu. Onun için seçmeli de olsa Kuran dersini koyduk.” (28.3.2013)
Alınan bu ve benzeri tedbirler faydalı oldu ve insan
kalitemiz yükseldi mi sizce?
*
İK ile başladık İK ile bitirelim. Galiba buradaki ilk
veya ikinci yazımdı, ‘Etkin bir İK
istediğimizden emin miyiz?’ diye sormuştum. “Çünkü balığın baştan koktuğu ülkemizde, üst yönetim her zaman
‘böyle’ bir İK departmanı istemez. ‘En
değerli kaynağımız insan kaynağı’ yönetimin
nakaratıdır ama... Personel seçimini ve değerlendirmesini, kariyer yönetimini,
uzmanına bırakmak her baba yiğidin işine gelmez. Çünkü Türkiye’de en kurumsal
şirketler bile alaturkalıktan kolay kurtulamazlar. Niye? Türkiye’de yerleşik,
Türkler’in yönettiği uluslararası şirketler kurumsallaşabiliyor da, bizimkiler
niye bunu beceremiyor? Sakın kurumsallaşmayı o kadar da istemiyor
olmasınlar? Yani, keyfi yönetimin
keyfinden vazgeçemiyor olmasınlar?” (14.6.2009)
Patronlar bu arada beni mahçup ettiler mi? En iyi siz bilirsiniz.
*
Acele etmeyin. Ben burada olmam ama, bu sorduklarıma Hürriyet İK’nın 2.000’inci sayısında da
cevap verebilirsiniz…
Hürriyet-İK, 07.12.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder