Bir makale okudum; 2015 yılının yöneticilerine şu tavsiyelerde bulunuyor, şu ev ödevlerini veriyordu (*) :
1- Vizyonsuz yönetim başarısızlığa
mahkumdur. Ve şirket vizyonunun da, geçmişte tutarlılığını ispat etmiş (dinlemenin
emretmekten, bir stratejiye göre hareket etmenin kriz yönetmekten daha verimli
olduğu gibi) - ama ne yazık ki krizin unutturduğu, kalıcı doğruların ve
değerlerin üstüne bina edilmesi gerekir. Geçmişten ders çıkarmayı bilin ve uzun
vâdeli düşünün
2- Bu vizyonu uygulamak için
yeni-taylorizme sırt çevirin: Bilinmeyen karşısında insanlar, problemleri çok
basite indirgemeye, her şeyi kontrol altında tutmaya ve kabuklarına çekilmeye
meyillidirler. Halbuki tam tersini yapmak gerekir: Açık, yaratıcı ve deneyci
olmak… Bunun için de (1) öğrenmeye, anlamaya çalışın; başkalarının
bilgilerinden, fikirlerinden azamî faydalanın; (2) alçakgönüllü olun, ekibinize
güvenin / inanın /dayanın.
3- Kötü alışkanlıkları, bürokratik
yavaşlığı ve ağırlığı, ataleti üstünüzden atmak ve ekibinizi (heye)canlandırmak
için ‘start-up ruhu’ iyi bir ilaçtır. Hiyerarşiye ve formaliteye (formalizme)
takılmayan; hareketli, hızlı, dinamik, genç, önyargısız bir ekip ve çalışma
gerekir. Kriz ortamında hızlı ve yaratıcı davranmak sizi ‘çareye’ götürebilir.
4- ‘Herkes
işini yapsın ve her zaman nasıl yapıyorsa öyle yapsın’ diyen yönetici kötü
yöneticidir. Ekibine güvenmek, potansiyellerini ortaya çıkarmak için serbest
bırakmak riskli de olsa, daha akılcıdır. İyi yönetici, kendinden daha iyilerle,
daha akıllılarla çalışmaktan korkmaz. (Strayer
University Jack Welch Management Institute’un kurucusu Jack Welch, blogunda “Şirketteki en akıllı siz misiniz? Umarım
değilsinizdir…” diye soruyordu. )
5- Ama dümende olduğunuzu da gösterin. 2015
yılının yöneticisi kendine güvenen, hatalarını kabul etmekten korkmayan,
alçakgönüllü, dinlemeye açık ama… gene de ‘yönetici’
olmalı. Dümende kimin (kendisinin) olduğunu unutturmamalı. Geminin nereye
gideceğine o karar vermeli, hedefi bilmeli ve göstermeli. Bunu da, sosyal
iletişimin devrim yarattığı bir çağda, odasına kapanan; insanlarla konuşmaya,
sorunları ve önerileri dinlemeye ‘şu anda hiç vakti olmayan’ bir yönetici
başaramaz.
*Şimdi sizden ricam, yukarıdaki 5 maddeyi
tekrar ve teker teker okuyun ve her birinin sonunda kendinize ‘Ben bu söylenenleri yapıyor muyum?’
diye sorun.
Kendine karşı dürüst, yani akıllı ve iyi
bir yöneticiyseniz, en doğru cevabı gene siz vereceksiniz.
Ama illa, “Serdar para verdik, gazete aldık. Sen de iki kelime söyle...”
diyecekseniz; bir tepe yönetici (CEO, CFO, CBN - Chief Bilmem Ne) olarak
dışarıdan nasıl göründüğünüzü bilmekte ısrarlıysanız, söyleyeyim:
* Uzun vâdeli strateji ve vizyon ne kelime,
daha yarın ne yapacağınızdan haberiniz yok. Hatta günü yönetemiyorsunuz.
Sorunları ancak kriz patladığında fark ediyorsunuz, o da ederseniz. En kolay ve
akla ilk gelen (mesela kâr mı azaldı, hemen tensikata gitmek gibi dahiyane)
yöntemlerle geçiştirmeye, ertelemeye çalışıyorsunuz.
* Sürekli gereksiz toplantılar, bir hafta sonraya randevular,
koşuşturmacalar... Bunları ‘iş yapmak’
zannediyorsunuz. Yapıyormuş gibi yaparak kendinizi de patronu da
kandırıyorsunuz. Ve o da bunu yiyor işin kötüsü.
* Geçmişten ders almak, yaratıcılık...
Güldürmeyin allasen! En büyük istikrarı, aynı hataları tekrar tekrar
tekrarlamak hususunda gösteriyorsunuz. Zaten, hep diyorum ya, işini iyi
yapmanın mükafatı, işini kötü yapmanın cezası olmayan bir memlekette yaşıyoruz.
* En iyilerle çalışmak bir yana dursun; o
C’liği hak etmediğiniz; şirkette kim / ne / nasıl yapıyor, bihaber olduğunuz
için, aslında her zaman sizden daha vasıflı, akıllı, bilgili insanlarla
çalışmak zorundasınız. Bu yüzden asabisiniz, içinize kapalısınız. Sadece
etrafınıza kendi topladıklarınızla çalışmak istiyorsunuz, çünkü onları size gölge
etmeyeceklerden seçiyorsunuz.
*
Abartıyor muyum?
Fazlasıyla.
Bu söylediklerimde hakikat payı var mı?
Fazlasıyla.
(*) Laurence
Estival, lentreprise.lexpress.fr, 20.01.2015
Hürriyet-İK, 01.02.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder