Her tepe yöneticinin etrafında
süratle bir ‘çete’ teşekkül eder.
Eğer tepe yönetici:
(a) ekiple çalışmayı seviyor
ve becerebiliyorsa ve
(b) doğru adamı doğru yere
getirip üstelik ondan azamî randıman alacağı ortamı yaratacak çapta bir
yöneticiyse, bu çeteye yönetim ilminde ‘ekip’ derler ki zararsız, hatta
faydalıdır.
(Tabii her birinin
performansına göre değerlendirilmesi, ekibe uyamayanların ve/veya performansı
düşenlerin değiştirilebilmesi şartıyla. Yoksa, kireçlenme hatta kangren
kaçınılmazdır.)
Ancak, bu kalibrede
yöneticilerin sayısı üçü beşi geçmez.
*
Genellikle kifayetsiz tepe
yöneticiler, en iyi performansı alabildikleri yöneticileri değil, ‘rahat
çalışabilecekleri’ insanları yeğlerler. (1)
Ve eğer insanları değerlendirme
açısından da kabiliyetsiz iseler (ki genellikle bu iki zaaf bir arada görülür),
etraflarına kaliteye, performansa ve liyakate göre değil, ‘sübjektif’
kriterlere göre seçtikleri insanları toplarlar.
Bunlar patronun bir akrabası
veya köylüsü; hayır diyemedikleri birinin (başbakan, bakan, büyük bir işadamı,
bir banka müdürü vesaire) telkiniyle, yahut etkisinde kaldıkları birinin (bir
din adamı, bir ‘akil adam’ hatta eş, dost, metres) tavsiyesiyle işe aldıkları
bir yönetici olabilir.
Ama daha yaygın olan yöntem,
patronun-tepe yöneticinin arayıp tarayıp (üstelik head hunter’lara,
danışmanlara avuçla dolar dökerek) yanlış adamı seçmesidir.
Çünkü kendisi doğru yerde doğru bir adam değildir.
Ve iyi İK’cılarla çalışmak ya
da onların bilgisine güvenmek gibi bir alışkanlığı yoktur.
Patronun-tepe yöneticinin
yakın çalışma çevresine sızmayı başarmış kifayetsiz yöneticinin bu andan
itibaren tek hedefi, şeyini yani koltuğunu kollamaktır.
Bunun için patrona sadece ve
sadece duymak istediklerini söyler. Doğru insanları patrondan uzaklaştırmak
için elinden geleni yapar. Onun çevresinde bir ‘bürokrasi kalkanı’
oluşturur.
Patron da artık en küçük bir
eleştiriye, en küçük bir dirence tahammül edemez hale gelir; gerçek dostlarını
uzaklaştırır, yeni ve yanlış dostlar edinir.
Derken yavaş yavaş
gerçeklerden kopar. Zaten yanlış kararlar vermeye eğilimlidir; bir de üstelik
yalan ve yanlışlara dayanarak yönetmeye kalkınca, sonuç bir felaket olur.
*
Bunları size niye anlatıyorum
ki?
Zaten çoğunuz bu
söylediklerimi yaşayarak görüyorsunuz…
Genç bir çalışan bana (epey
yaygın olan) bir sorunu aktardığı e-postasında ‘Biz nerede yanlış yaptık
Serdar Bey, bize ne tavsiye edersiniz?’ diye akıl danışıyordu.
‘İşiniz benim aklıma
kaldıysa vah vah! Benim insanlara kariyer tavsiyesinde bulunacak halim mi var!’
diye cevap verdim.
Ben burada küçük bir ekip
yönetsem de gazeteciyim; tepe yönetici olmak nerde, düz ova yönetici bile
değilim.
Olamam.
Olamam, çünkü ne yazının
başında sözünü ettiğim gerçek tepe-yöneticilerin birlikte çalışmayı
isteyecekleri bilgi ve beceriye;
ne yazının geri kalanında
sözünü ettiğim kötü yöneticilere kendimi yutturacak satış ve pazarlama
yeteneğine;
nihayet ne de, beni patrona
zorla kabul ettirecek ayılara ve dayılara sahibim.
Heyhat!
Ama, babamın “Öyle adamların,
öyle yerlere geldiğini göreceksin ki, hayret edeceksin. Buna şimdiden kendini
hazırla!” (2) diye uyarmasına rağmen, 40 yıldır hâlâ, artık bugün isyan
etmesem de, hayret etmeyi sürdürüyorum.
(1) Kendilerine gölge
etmemesi de tepe yöneticilerin adam seçiminde önemli bir kriterdir.
(2) Bakınız Hürriyet-İK, 16.05.2010
tarihli ve Kıskançlık başlıklı yazı
Hürriyet-İK, 07.07.2013
Serdar Bey merhaba, yazılarınızı Türkiye'de takip ediyordum daha doğrusu pazar günleri Hürriyet Gazetesini sizi okumak için alıyordum. Şimdi de Askeri Ataşe olarak görev yaptığım Şili'den takip ediyorum. Maalesef yönetim ve organizasyon konusunda ülkemizde her açıdan yaşanan sığlık, çapsızlık, kalibresizlik artık ne dersek diyelim had safhada. Sağolsun bilim adamlarımızın ve üniversitelerimizin de pek kımıldandıkları yok. Sizin yakıcı gerçekleri çok mahirane bir üslupla anlatmaya çalışmanızı çok takdir ediyorum. Bazen olmayınca olmaz, çünkü bir vakti vardır bazı şeylerin. Yine de kendi adıma iş hayatında olan biteni harika bilgiler ve alıntılarla zenginleştirerek sunduğunuz için kendi adıma çok teşekkür etmek istiyorum. Umuyorum ki bir gün bir yel eser ve tüm ölü solukları keser. Selamlarımla...
YanıtlaSilTeşekkür ederim Sedat Bey, çok naziksiniz. Gelişme sıçrayarak olmuyor ne yazık ki, adım adım, basamak basamak... Biz daha basamakları RESMİ DEVLET RENGİ'ne boyama safhasını aşamadık...
Sil