18 Temmuz 2013 Perşembe

Genç-yaşlıların sırrı

İnsan ömrü uzuyor. Bireylerin de, toplumun da, insan evrimindeki bu yeni safhaya hazırlanması gerekiyor.
Beni bugün ilgilendiren, geçen hafta girizgâhını yaptığım konu:
Bedenen yaş alırken, ruhu / gönlü / fikri, ne derseniz, genç kalan insanların sırrı nedir?
Yani ‘daima genç kalanlar’ kimlerdir?
Diyorlar ki…
Düne kadar, yaşlılığı kabul edemeyenler 2 zıt tepki verirlerdi:
Ya estetik ameliyatlarla, botoksla, gençler gibi giyinip davranarak hâlâ gençlermiş gibi yapmaya çalışırlar;
ya da yaşlılığı bir facia, bir trajedi gibi algılayıp, bu ruh çöküntüsünü psikolojik sorunlara vardırırlardı.
Bugün daha sağlıklı bir ‘üçüncü yol’ çıkıyor ortaya:
Sağlıklı ve iyi yaşlanmak.
Özellikle ABD’de yapılan araştırmalar göstermiş ki, 65 yaşını geçtiği halde hâlâ meraklı, heyecanlı, duygusal olabilenlerin sırrı bir çeşit ‘gerçekçilik ve kendine saygı’ kokteyli imiş.
Bir şey anlamadınız. Ben de! Devam edelim...

50 yaş barajı

Bu ‘genç kalan yaşlılar’ın birinci özelliği kendilerini bırakmamak, sağlıklarına bakmak ve morallerini yüksek tutmak. (Uzmanlar diyorlar ki, Batı ülkelerinde 65 yaşının üstündeki her 4 kişiden birinin en küçük bir hastalığı yok; gene her 4 kişiden birinin 100 yaşını görme olasılığı büyük. Hastalıklarda genetiğin rolü yüzde 25’i geçmiyor. Gerisi sağlıklı yaşam, kendine bakmak ve psikoloji. Onun için ‘sağlığına sahip çıkmak’ hayatî.)
Bir Fransız uzman, Dr. Grégory Ninot50 yaş kararlılığı’ diye bir kavram atıyor ortaya. “50 yaşında ikinci bir hayat başlar. Bu yaş artık hem karar alma, hem de bunları uygulama vaktidir. Yaşlanma öncesinde bu dönemde sağlığına sahip çıkmak, sigarayı, içkiyi bırakmak, spora başlamak önemlidir.
Daima genç kalanlar’ın ikinci bir özelliği, bir eşleri olsun olmasın ‘kalplerinin daima aşka açık olması’ diyor aynı uzmanlar. Hâlâ kendini beğendirmeye çalışmak, hoşa gitmek istemek.
Çünkü - dikkat edin burası önemli - gençlikte, hayatın her safhasında olduğu gibi ‘diğerleri olmadan insan bir hiçtir’ diyor Dr. Ninot.
Bu ‘genç yaşlılar’ın hayat kalitesini düşürmeden genç kalabilmesinde ‘sosyal ilişkiler’ önemli bir etken.
Kahveye gitmek, briç partileri, kadınlar günü, yürüyüş, STK’larda görev yapmak... dünyayla ilişkiyi sürdürmek için her yol olabilir.
Ama dikkat! diyor Dr. Ninot: İnsana en olumlu etkiyi yapan, nesiller arası ilişkiler!
Yani dünyanız yaşıtlarınız yaşlılardan ibaret olmasın.
Gençlerle sohbet edin ve bu gençler sadece torunlarınız olmasın.
(65 yaşın üstündeki çapkın okurlarım bu iyiliğimi unutmasınlar!)
Ancak, ‘kendini genç hissetmek’ insanın gerçeklerden kopması, fizik yaşını reddetmesi demek değil elbet.
Çünkü bunun da sakıncaları var, diyor uzmanlar: Bu kez insan bedeninden şikayete, utanmaya başlıyor ve kendine olan saygısı azalıyor.
Pozitif duygular yaşamak, insanı daha dinamik kılıyor. Günlük hayatta küçük şeylerden mutlu olmak, bir sanat eseri karşısında duygulanmak, gülmek, torununun gelişimi karşısında heyecanlanmak ve tabii sevişmek, bunlar insanı genç tutan şeyler.
Keza, dünyaya açık olmak, kopmamak; hayal kurmaya, proje yapmaya devam etmek ve hepsinden önemlisi, toplumun yaşlılara biçtiği statüye ve role eyvallah dememek.
Yaşlılar böyle giyinir, şöyle davranır hatta şöyle şöyle düşünür... Hayır!
Eskiden 50 yaşında blucin giyilmezdi, dul kadınlar karalar giyerdi.
Yani toplum, hayatın her dönemi için insana bir üniforma ve bir rol biçerdi.
Genç-yaşlılar’ işte bu etiketi reddediyorlar.
Yaşlılık artık hayatın dolu dolu yaşanabileceği, ciddi bir sağlık ve ekonomik sorun yok ise, pek çok artısı olan bir evre gibi algılanmalı.
Ve (geçen haftaki yazıya bağlamak için) yaşlılığı beklemeden ‘ikinci gençliğin’ tadını çıkarmak için hazırlık yapmalı.
Sağlık, psikoloji ve tabii maddi imkan olarak...


Not: Bu okuduğunuz, meslektaşım Pascale Senk’in Le Figaro’daki Sağlık-Psikoloji sayfasında yayımlanan bir yazısından neredeyse bire bir (ç)alıntıdır. Bu tür yazılarımı ‘sizin için okuduklarım’ adı altında yayımlasam daha dürüst olacak belki de...

Hürriyet-İK, 21.07.2013





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder