İnsan ömrü uzuyor.
Bireylerin de, toplumun da, insan evrimindeki bu yeni safhaya hazırlanması
gerekiyor.
Beni bugün ilgilendiren,
geçen hafta girizgâhını yaptığım konu:
Bedenen yaş alırken, ruhu /
gönlü / fikri, ne derseniz, genç kalan insanların sırrı nedir?
Yani ‘daima genç kalanlar’ kimlerdir?
Diyorlar ki…
Düne kadar, yaşlılığı kabul
edemeyenler 2 zıt tepki verirlerdi:
Ya estetik ameliyatlarla,
botoksla, gençler gibi giyinip davranarak hâlâ gençlermiş gibi yapmaya
çalışırlar;
ya da yaşlılığı bir facia,
bir trajedi gibi algılayıp, bu ruh çöküntüsünü psikolojik sorunlara
vardırırlardı.
Bugün daha sağlıklı bir ‘üçüncü yol’ çıkıyor ortaya:
Sağlıklı ve iyi yaşlanmak.
Özellikle ABD’de yapılan
araştırmalar göstermiş ki, 65 yaşını geçtiği halde hâlâ meraklı, heyecanlı,
duygusal olabilenlerin sırrı bir çeşit ‘gerçekçilik
ve kendine saygı’ kokteyli imiş.
Bir şey anlamadınız. Ben de!
Devam edelim...
50 yaş barajı
Bu ‘genç kalan yaşlılar’ın birinci özelliği kendilerini bırakmamak,
sağlıklarına bakmak ve morallerini yüksek tutmak. (Uzmanlar diyorlar ki, Batı ülkelerinde 65 yaşının üstündeki her 4
kişiden birinin en küçük bir hastalığı yok; gene her 4 kişiden birinin 100
yaşını görme olasılığı büyük. Hastalıklarda genetiğin rolü yüzde 25’i geçmiyor.
Gerisi sağlıklı yaşam, kendine bakmak ve psikoloji. Onun için ‘sağlığına sahip çıkmak’ hayatî.)
Bir Fransız uzman, Dr. Grégory Ninot ‘50 yaş kararlılığı’ diye bir kavram atıyor ortaya. “50 yaşında ikinci bir hayat başlar. Bu yaş
artık hem karar alma, hem de bunları uygulama vaktidir. Yaşlanma öncesinde bu
dönemde sağlığına sahip çıkmak, sigarayı, içkiyi bırakmak, spora başlamak
önemlidir.”
‘Daima genç kalanlar’ın ikinci bir özelliği, bir eşleri olsun
olmasın ‘kalplerinin daima aşka açık
olması’ diyor aynı uzmanlar. Hâlâ kendini beğendirmeye çalışmak, hoşa
gitmek istemek.
Çünkü - dikkat edin burası
önemli - gençlikte, hayatın her safhasında olduğu gibi ‘diğerleri olmadan insan bir hiçtir’ diyor Dr. Ninot.
Bu ‘genç yaşlılar’ın hayat kalitesini düşürmeden genç kalabilmesinde ‘sosyal ilişkiler’ önemli bir etken.
Kahveye gitmek, briç
partileri, kadınlar günü, yürüyüş, STK’larda görev yapmak... dünyayla ilişkiyi
sürdürmek için her yol olabilir.
“Ama dikkat! diyor Dr. Ninot: İnsana
en olumlu etkiyi yapan, nesiller arası ilişkiler!”
Yani dünyanız yaşıtlarınız
yaşlılardan ibaret olmasın.
Gençlerle sohbet edin ve bu
gençler sadece torunlarınız olmasın.
(65 yaşın üstündeki çapkın okurlarım bu iyiliğimi unutmasınlar!)
Ancak, ‘kendini genç hissetmek’ insanın gerçeklerden kopması, fizik yaşını
reddetmesi demek değil elbet.
Çünkü bunun da sakıncaları
var, diyor uzmanlar: Bu kez insan bedeninden şikayete, utanmaya başlıyor ve
kendine olan saygısı azalıyor.
“Pozitif duygular yaşamak, insanı daha dinamik kılıyor. Günlük hayatta
küçük şeylerden mutlu olmak, bir sanat eseri karşısında duygulanmak, gülmek,
torununun gelişimi karşısında heyecanlanmak ve tabii sevişmek, bunlar insanı
genç tutan şeyler.”
Keza, dünyaya açık olmak,
kopmamak; hayal kurmaya, proje yapmaya devam etmek ve hepsinden önemlisi,
toplumun yaşlılara biçtiği statüye ve role eyvallah dememek.
Yaşlılar böyle giyinir,
şöyle davranır hatta şöyle şöyle düşünür... Hayır!
Eskiden 50 yaşında blucin
giyilmezdi, dul kadınlar karalar giyerdi.
Yani toplum, hayatın her
dönemi için insana bir üniforma ve bir rol biçerdi.
‘Genç-yaşlılar’ işte bu etiketi reddediyorlar.
Yaşlılık artık hayatın dolu
dolu yaşanabileceği, ciddi bir sağlık ve ekonomik sorun yok ise, pek çok artısı
olan bir evre gibi algılanmalı.
Ve (geçen haftaki yazıya
bağlamak için) yaşlılığı beklemeden ‘ikinci
gençliğin’ tadını çıkarmak için hazırlık yapmalı.
Sağlık, psikoloji ve tabii
maddi imkan olarak...
Not: Bu okuduğunuz, meslektaşım Pascale
Senk’in Le Figaro’daki Sağlık-Psikoloji sayfasında yayımlanan bir
yazısından neredeyse bire bir (ç)alıntıdır. Bu tür yazılarımı ‘sizin için okuduklarım’ adı altında
yayımlasam daha dürüst olacak belki de...
Hürriyet-İK, 21.07.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder