1 Temmuz 2013 Pazartesi

Bu da maymunla insanın farkı

İki hafta önce ‘insanlara bakmak ve baktığını görmek’ten söz ettik. İzninizle (ısrarla) aynı konuya geleceğim tekrar.
Çünkü bir belgeselden öğrendim:
Primatlar içinde gözünde ak olan tek tür, insanmış. Diğer maymunların gözünde ak yokmuş meğer. Rakipleri yahut düşmanları nereye baktığını anlamasın için. Üstelik maymunlarda ‘gözünün içine bakmak’ tehdit anlamına geliyor ya…
Peki, insanda niye bunun tam tersi geçerlidir ? İnsan neden böyle kime, nereye baktığı anlaşılacak şekilde evrim geçirmiş? Çünkü, diyordu belgeseldeki bir dış ses, ‘insan karşısındakiyle gözünün içine bakarak iletişim kuran tek canlıdır.’
Acaba ? Kasım 2007’de Onpunto’da şöyle yazmışım (internet yazısı formatındadır, hoş görün!):
*
BAKMA BANA...
Az önce bir yemeğe katıldım. Uluslararası bir ‘pazarlama gurusu’ (!) gelmiş Türkiye’ye, öğle yemeğine bizi de davet ettiler, gittik. Tabii ki, genelde olduğu gibi, organizasyon berbat, rica-minnet-yalvar bizi saat 13’teki yemeğe çağırdılar. Kıramadık piyar’cı çocukları, ta Güneşli’den kalkıp gittik. (Biz, dediğim benim gibi üç gazeteci) Saat 13’te yemek salonunun kapısındaydık. Ne gelen, ne giden. Ta saat 13.50’ye kadar kimse yüzümüze bakmadı. Çocuklar zor durumda kalır diye çekip gitmedik. Bu dikkatsizliğe ve organizasyon özrüne alışkınız biz.
Diyeceğim başka. Orada görevli bir kızcağız. Beyaz bol bir gömlek, altına mini bir siyah etek. Yani klasik organizasyon hostesi. Soruyorum:
- ...’in yemeği nerede biliyor musunuz?
Başını bile kaldırmıyor:
- Hayır, danışmaya sorun.
- Siz halkla ilişkilerci değil misiniz?
- Evet ama sizin sözünü ettiğiniz ... için çalışmıyorum, ben ... şirketindenim.
- Ama halkla ilişkilercisiniz?
- Eveeeet?
- Tamam, o takdirde sorumu yeniden soruyorum: ...’in yemeği nerede biliyor musunuz?
- Bilmiyorum dedim ya beyefendi.
- Eh bu sefer biraz daha iyi.
- Anlamadım.
- Yine ters ve olumsuz cevap verdiniz, ama hiç olmazsa bu sefer yüzüme bakarak konuştunuz.
- ...
- Evet, demek istediğim şudur; madem ki işiniz halkla ilişkiler, bunun sizde bir refleks haline gelmesi gerekir. Lütfen bir daha sefere başınızı kaldırıp yüzüme bakın, olumsuz bile olsa gülümseyerek cevap verin. Ve “Danışmaya sorun, gibi bir cevap da vermeyin mümkünse. Madem ki burada halkla ilişkiler görevi yapıyorsunuz, en azından yardımcı olmaya çalışır gibi yapın.”
Haliyle kızcağız dağıldı. Ben de - zaten ukala ihtiyar durumuna düşmüştüm bir kere – artık uzatmadım.



Gülümsemek ve karşısındakinin gözlerinin içine bakmak, deyince; Newscientist’te bir araştırma yayımlandı geçenlerde.
Soru: Bir insanı çekici kılan nedir?
Cevap: Güler yüzlü olmasının da çok katkısı var elbette ama asıl... gözlerinizin içine bakması!
İddiaya göre, biyolojik evrimin bir sonucuymuş bu etki.
İskoçya’daki Aberdeen Üniversitesi’nde Dr.Claire Conway ve ekibi bir araştırma yapmış. Aynı kadının, aynı şekilde gülümseyen iki kare fotoğrafını yüzlerce öğrenciye gösterip sormuşlar: Hangisi daha güzel, hangisi daha çekici?
Aynı kadın ama (yukarıda görebileceğiniz gibi) bir karede objektife bakıyor diğerinde bakmıyor.
Erkeklerin ezici bir çoğunluğu objektife bakan kadını daha güzel ve daha çekici bulduklarını söylemişler.
Aynı deney başka fotoğraflarla da yapılmış. Gülmeyen, yüzünde iğrenme ifadesi olan bir kadının fotoğrafları gösterilmiş. Yine objektife bakan kadın nispeten daha çekici bulunmuş.
Önemli bir fark: Kadın gülümsüyorsa, sadece erkekler objektife bakan kadına daha iyi not veriyormuş; kadın gülümsemiyorsa, kadınlarla erkeklerin verdiği not birbirine yakın oluyormuş.
Diyorlar ki, işte bu fark, atalarımızın geçirdiği evrimin bir kalıntısıdır.
Çünkü, evrimlerinin belli bir noktasında atalarımız artık bakışı ve gülümseyişi fark eder hale gelmişler. Ve (özellikle de erkekler) gözlerinin içine bakıp gülümseyen karşı cinsin ilişkiye daha yakın olduğuna karar vermişler.
Özetle: Gözlerimin içine bakıp gülümseme bana, saldırırım sana!
Piyar’cı kız haklıymış yani!


Hürriyet-İK, 30.06.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder