Son lafı ilk söyleyeyim ki, kazayla bir patron ya da bir İK
müdürü okursa, hazırlıklı olsun.
Bir şirketin başarılı olması, çalışanların aynı hedefi
paylaşmalarına ve birbirlerine yardım etmelerine bağlıdır.
Buraya kadar sorun yok.
Zurna şurada zırt diyor:
Bunu sağlamak için, şirketin, çalışanların yemek molasını
uzatmasına, geyik yapmasına göz yumması gerek.
-miş daha doğrusu.
Sosyolog Norbert Alter, özetle ‘cömertlik, bir şirketin
başarısının olmazsa olmaz şartıdır’ diyor. Verdiği kadar hatta daha fazlasını
alan çalışan, şirketin hedeflerine daha çok sahip çıkar ve daha şevkle çalışır.
Şirketin güçlenmesi ve gelişmesi için bu ‘yardımlaşma’ çok önemli.
Oysa, diyor Alter, adı koyulamadığı ve iş aktinde kağıda
dökülemediği için, şirketler bu kaynağı kullanamıyor; hatta (modası geçmiş
yönetim refleksleriyle) genellikle engellemeye çalışıyor.
Mesela yemekten 5 dakika geç gelen, sık kahve molası veren,
hatta mesai saatleri içinde sohbet eden fırçayı yiyor.
Oysa bu baskıcı tutum, çalışanların bir takım olmasını
engelliyor ve ilişkileri düzenleyen sosyal bağların kurulmasını engelliyor.
Aynı ekipte yer alan çalışanların güçlü bir ilişki kurması engellenince de,
isteyerek çalışma yerini emirle, zorlayarak çalışmaya bırakıyor. Ekip ruhu ölüyor,
heyecan kayboluyor; herkes ‘ne kadar köfte’ psikolojisine teslim oluyor.
Alter, bırakın kahve molasında sohbet etsinler, bırakın
birbirlerine tatil fotoğraflarını göstersinler, diyor; şirket bundan zararlı
değil, aksine kârlı çıkacaktır.
“Bu ileşitim çalışanların arasındaki bağı güçlendirir. Bu
da, topluca ulaşılması gereken hedefleri olan çalışanları bir ekip haline
getirir.” (1)
*
Yazı bu kadar İK odaklı ve kuru kalmasın diye bir iki
argüman daha eklemekte yarar var.
Norbert Alter’in tezini destekleyen 3 çalışma daha
yayımlandı yakın zamanda.
Birincisi 19 Ağustos tarihli Evolutionary Anthropology
dergisinde yayımlanan bir makale. Yakın tarihte yapılan çalışmalar, primatların
kendi ailelerinden veya klanlarından olmayan bireylerle de yiyecek paylaştığını
gösteriyor. Çünkü bu cömertlik – lafı uzatmayayım – dönüp dolaşıp, verenin de
işine yarıyor. (Yani, aileye mensup olmayan bireylerle işbirliği yapmak insana
mahsus değil.)
Diğer iki çalışma, 1950’de ortaya atılan meşhur ‘tutsak
ikilemi’ ile ilgili. Ancak bu kez söz konusu olan iki mahkum değil, kalabalık
bir ekip içindeki bireyler. Yani insan topluluklarına daha uygun bir durum.
Özetle, bu son çalışmalar diyor ki, “Egoist stratejiler kalabalık insan
grupları içinde işe yaramıyor. Çünkü karşılarında egoist insanlar olunca,
egoistlerin stratejileri işe yaramıyor; rakiplerinin nasıl bir strateji
uygulayacağını bilemiyorlar. Başarı şansı en yüksek olan strateji her zaman
‘cömert’ stratejidir…”
İnsanların birbirlerinin hatalarını görmezden gelmeleri,
küçük ihanetleri anlayışla karşılamaları, işbirliğini sürdürerek zamanla
birbirlerini daha iyi tanımaları ve birbirlerinin hangi durumda nasıl
davranacağını bilerek birbirlerine güvenmeye başlamaları… işbirliğinin
başarısının ve her bireyin bundan kârlı çıkmasının en emin yolu.
Ancak, araştırmayı yürüten bilim insanının şu sözünü de
eklemek gerek:
“Bu bir matematik modeldir. Bu modeli insan topluluklarına
uygulamaya çalışmak, hayalcilik olur.” (2)
Eeee? Döndük mü başa?
*
Bugün, başarıyı hedefleyen her şirket çalışanlarına
güvenmek, çalışanlarına karşı cömert olmak zorunda.
Artık vermeden alma dönemi sona erdi.
Çalışanların çıkarlarını savunmak için örgütlenmesi, şu veya
bu şekilde (bizim gibi geri kalmış ülkelerde 12 Eylül yasalarıyla, batı
ülkelerinde daha yumuşak yöntemlerle) engellendi. Bireycilik pohpohlandı.
Ama beklenmedik gelişmeler ortaya çıktı:
Yukarıdaki araştırmaların da gösterdiği gibi, bireyler
arasındaki işbirliği ve dayanışmanın, şirketlerin (dolayısıyla da düne kadar
bundan çok korkan sermaye sahiplerinin) başarısı için de olmaz olduğu ortaya
çıktı.
Ve bu arada zaten, yeni iletişim teknolojilerinin de
desteğiyle, bireyler, aralarında yeni bir işbirliği ve dayanışma modeli
geliştirdiler.
Şirketler bu gelişmeleri iyi okumalı.
(1) Norbert Alter, Générosité, calcul et engagement au
travail, L’Université Ouverte
(2) Le Monde, 11 Eylül 2013
Hürriyet-İK, 15.09.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder