1970’lerde yayımlanan bir kitaptı, haliyle çok ses getirmişti: Ces malades qui nous gouvernent yani ‘Bizi yöneten hastalar’ idi adı. (1)
Yalta Konferansı’na şuurunu kaybedecek kadar hasta bir halde katılan Roosevelt; ‘füze krizi’ sırasında günün yarısını yatakta geçirmek zorunda olan Kennedy; Salazar, Franco, Mao, Hruçev, Brejniev, Papa 7.Pie, Stalin, Nixon ve benzerleri. Prof. Jean Bernard’ın (2) dediği gibi “ne sağlık durumunun ülkeyi yönetmeye veya orduya kumanda etmeye elvermediğini; ne de bunun, vatandaşları açısından vahim sonuçları olabileceğini kabul etmeye yanaşan hastalar”.
Prof.
Bernard, Fransa Cumhurbaşkanı’nın ruh ve beden sağlığını izlemek üzere, üyeleri
Anayasa Mahkemesi tarafından seçilen bir Tıp Komisyonu önerir. Hekimler rapor
edecek, hâkimler gereğini yapacak.
Keşke.
Ama çalışma hayatına uygulanabilir bir proje değil galiba…
*
Konu
sağlıktan açılmışken, çalışanların patronlardan bir iki isteği var, onları
aktarayım.
1.
Oturduğu koltuğu hak etmeyen, kifayetsiz, yeteneksiz, hasılı ‘zavallı’
yöneticilerle çalışanlara, en azından bir ‘yıpranma tazminatı’ ödensin,
diyorlar yarı şaka. Çünkü - ne düşük maaşlar, ne iş yoğunluğu, ne performans
baskısı, ne fazla mesai, ne trafik… - biz çalışanları ‘kötü yönetici’
kadar yıpratan bir şey yoktur.
2.
Ruh ve beden sağlığından çoktan vazgeçmişler de…İş bilen ve işini bilen
yöneticiler olsun, yeter, diyorlar. Ha bir de, aman, ‘insan ilişkileri özürlü’ olmasın.
(Galiba bu tanım ‘öküz’ün nazikçesi.)
3.
Ayrıca, yönetici seçerken, size zahmet, diplomasının, girip çıktığı
şirketlerin, hafta sonları ata mı biner, yelkenli mi yapar gibi endişelerin
yanısıra, asıl bir gastroenteroloji raporu isteseniz. Hani sindirim sisteminde
bir arıza olmasın:
O
koltuğa oturtacağınız o kadın, o erkek, o koltuğu hazmedebilecek midir? Yetki
ve makam onu nasıl değiştirir? Zaten (özetle) ‘Her çalışan, başarısız olduğu mevkiye kadar yükselir ve orada durur; böylece her yönetim kademesi başarısız yöneticilerce işgal edilir’ diyen Peter (Prensibi) Sendromu’ndan muzdaribiz, diyor çalışanlarınız…
Bir
de bizi ‘Gregor Samsa Sendromu’ ile uğraştırmayın, n’olur.
Sizin
zamanınız kıymetlidir, kitap okuyacak vaktiniz yoktur, isterseniz özetleyelim:
Kafka’nın
Değişim romanında, ana karakter Gregor Samsa, insan olarak girdiği
yatağında, bir sabah bir ‘bokböceği’ olarak uyanır.
Sanıyorum
çalışanlarınız size, “İyi kötü ‘insan’ olarak oturduğu o koltukta,
bokböceğine dönüşecek birini başımıza bela etmeyin!” demek istiyorlar. (3)
Gerçi,
kendileri bile “Ya biz neyi kime anlatıyoruz ki...” diye gülüyorlar ama…
(1)
Pierre Rentchnick ve Pierre Accoce (Stock, 1976)
(2)
Prof. Jean Bernard (1907-2006) – Hematolog, onkolog doktor. Fransız Akademisi
üyesi. Ulusal Etik Danışma Komitesi Kurucu Başkanı. Bilimler Akademisi ve
Ulusal Tıp Akademisi Başkanı.
(3)
Kafka, ‘Ungeziefer’ kelimesini kullanır. Sanırım ‘mekruh hayvan’ anlamında bir
kelimedir bu. Samsa’ya ‘bokböceği’ diyense, bir temizlikçidir.
Hürriyet-İK, 29.03.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder