Emmett Grogan |
Herkesin başarıdan anladığı
farklı.
Çoğumuz, hayatı ıskaladığımızı
kendimize itiraf etmemek için, ‘başarılı
mıyım, başarısız mıyım’ diye sorgulamayız. Zaten başarılı olamadıysak,
kabahat bizde değil, ötekiler ile ahval ve şeraittedir. Nasıl bir hayat yaşamak
istediğimizi bilmediğimiz ve düşünmediğimiz için, önümüze koyulanla yetinir,
dolap beygiri gibi dönerek emekliliği bekleriz.
Azımız, ağzımızda altın kaşıkla
doğduğumuzu unuturuz; yahut bulunduğumuz
noktaya hangi tesadüfler sonucunda yahut ne tür rezillikler sayesinde
geldiğimizi unuturuz. Ve bileğimizin hakkı olduğuna kendimizi inandırır,
başarıyı kendi yaptıklarımızla tarif ederiz.
Bugün, sizi bu başarı konusunu
(yeniden yahut nihayet) düşünmeye zorlamak için, yerimi kendi alanında dünyanın
en başarılı insanlarından birine terk edeceğim.
1967-68 arasında, hippie’liğin
doğduğu Haight-Ashbury’de (San Fransisco) faaliyet gösteren radikal-aktivist The Diggers grubunun öncüsü (bu arada Bob Dylan’ın Steet Legal albümünü ithaf ettiği) Emmett Grogan’ın, kült kitabı Ringolevio’yu
(“Bronx’tan çıkan en büyük Ringolevio
oyuncusuna…” diye) ithaf ettiği Albie
Baker’a…
ABD’de bir zamanlar bir efsane
haline gelmiş mücevher hırsızı (ve “Stolen
Sweets: Immodest Confessions of the World's Biggest Jewel Thief” adlı
otobiyografinin yazarı) Albie, Ringolevio’nun
ön sözünde şöyle der:
*
Çocukluğumun en büyük oyunu Ringolevio idi. Bu bir ölüm
kalım oyunuydu. Oyundan çok bir savaştı. Yakalanmamak için mücadele ederken,
yahut bir rakibi etkisiz hale getirmeye çalışırken sakat kalan hatta ölen, eski
mahallemin çocuklarının isimlerini hâlâ hatırlarım.
Ringolevio bizi hayata hazırlardı. Şiddete, haksızlıklara,
yoksulluğa, savaşa. Savuşturmayı öğrenirdik, hayatta kalmanın iki şartı, hızlı
hareket etmeyi ve kurnazlığı öğrenirdik. Matematiğimiz belki sıfırdı ama
başarırdık.
Tek bir inek öğrenci, tek bir diplomalı görmedim ki hayatta
gerçekten başarılı olsun. Tabii ki ticarette veya reklamcılıkta başarılı
olurlardı, ama bütün yaptıkları eski amerikan başarı efsanesinin zokasını
yutmaktan ibaretti ve gerçek hayatın ne olduğunu asla anlayamıyorlardı.
Benim çocukluğumun büyük Ringolevio oyuncuları, her biri kendi usulünce,
başarılı oldular ve bir ikisi elektrikli sandalyeye oturdu yahut hapishanelerde
çürüdü. Bazıları muhteşem haydutlardı, hırsızlığı, silahlı soygunu sanat haline
getirmişlerdi, ama biri bile gangster yahut pezevenk olmadı. Aralarından büyük
sporcular, askerler, solcular, polisler, şairler hatta işadamları çıktı. Bunlar
kendi alanlarında başarılı oldular çünkü, bu dünyada, hızlı hareket etmek
gerektiğini öğrenmişlerdi. Hiç biri bir otomobilin ya da bir tranvayın altında
kalmadı, hiç biri bir muz kabuğuna basıp düşmedi. Onlar ayaklarındaki topu
kaleye göndermeyi bilenlerdendi, top suratında patlayan salaklardan değil.
Bugün hâlâ yeni insanlarla karşılaştığımda, şampiyon olsun
olmasın, eski Ringolevio oyuncularını şıp diye tanırım. Bazen eski dostum
Grogan’ın kulağına eğilip sorarım: “Şu
tip, bak bakayım sence oynamış mı oynamamış mı?” Emmett barın üzerine
eğilip adama bakar, bir müddet inceler, sonra başını sallayarak “I-ıh, der, bu hiç oynanamış.” Biz biliriz. Grogan ve ben, belki vurularak
öleceğiz ama asla ellerimiz havadayken değil. Muhteşem bir kavga sırasında,
şerefli bir soygundan sonra fakir bir mahallenin damlarında, özgürlüğün gelgeç
bulutlarına doğru atlarken ve “Ringolevio,
Ringolevio, biiiir, kiii, üüüüç!” diye bağırarak…
Albie Baker
Hürriyet-İK, 01.03.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder