Gazeteler, televizyonlar, radyolar; dernekler, reklamverenler ve özellikle de
halkla ilişkiler şirketleri 8 Mart kadınlar gününden ‘öğğğh’ getirtmek için ne
lazımsa yaptı. Haberler, yorumlar, reklamlar, cep telefonlarında tacize dönüşen
sesli mesajlar, SMS’ler, e-postalar… Vıcık vıcık!
Daha yılbaşının ve sevgililer gününün şokunu atlamamışken, doğrusu 8 Mart Kadınlar
Günü ağır geldi.
Diyeceksiniz ki… iyi de,
senin gazetenin bugünkü manşeti de kadınlar; haberlerin çoğu kadınlarla ilgili;
sen de aynı konuda yazmışsın…
Doğrudur. Ama okuyan bilir, cinsiyet
ayrımcılığı ve şiddet başta, kadınlar ve kadın çalışanlarla ilgili sorunlar
bizim takipçisi olduğumuz konulardır. Bugüne has değil.
*
Öğrencilik yıllarından hatırlıyorum:
Fransa’da 1946 yılına kadar eşit iş için kadınlara % 10 eksik ücret öngören bir
çalışma kanunu yürürlükteydi. Evet, doğru okudunuz, kadınlara otomatik % 10
daha az maaş ve ücret ödeniyormuş. Gerekçesi: Kadınlar erkeklerden bedenen daha
güçsüz olduğu için daha az verimli çalışıyorlar.
Resmen cinsiyet ayrımcılığı, insanı
isyan ettiren bir haksızlık, ama insanların fabrikada, inşaatta, tarlada beden
gücüyle çalıştığı bir çağda kabul edilebilir değil ama anlaşılabilir bir (çarpık)
mantık.
Aynı ülkede bugün, neredeyse 70 yıl
sonra, hâlâ, eşit işe kadınların % 30 daha az ücret almasının ‘yanlış-çarpık’
diye eleştirilebilecek bile bir izahı olamaz.
21’inci yüzyılda gelişmiş
ekonomilerde artık beden gücü gerektiren iş çok az. İnsan gücünün yerini
makineler ve yeni teknolojiler aldı.
O zaman? Bugün bu ayrımcılığa ne
gerekçe bulunabilir?
İşte yüksek sesle söylenmeyen, ama
düşünülen bahaneler:
· - Kadınların ‘daha az zeka’ gerektiren ‘küçük’ işlerde
istihdam edilmesi.
· - Hemşirelik gibi, sekreterlik gibi ‘care’ (ihtimam)
denilen, yani ‘başkalarına yardım, başkalarının işini kolaylaştırmaya yönelik’
daha az üretken işlerde çalışmaları.
· - Kadınların bu ve benzer işlerde daha iyi olmalarının
sebebi de, zaten, bilgi, beceri, eğitim filan değil, ‘kadınlara has’ yani doğal
yani ‘değersiz’ nitelikler.
· - - Kadınların bir gün evlenme, bir gün çocuk doğurma
dolayısıyla işi bırakma yahut uzun süreli ücretli-ücretsiz izin kullanma riski.
· - Kadınların ev işleri, çocukları filan derken akıllarını yeteri kadar işlerine vermemeleri, ikide bir izin istemeleri.
Kadınlar mı zeki erkekler mi
tartışmasına girmeyelim, erkekleri kızdırmayalım. ‘Care’ denilen işlere
kadınların daha yatkın olduğu doğrudur. Bu sebepten kadınlara daha düşük değil,
daha yüksek maaş ödemek gerekir: işlerini daha iyi yaptıkları ve daha verimli
oldukları için. Evlenme, ev işleri, çocuk vs ile ilgili sorunlar doğrudur. Ama
erkekler olarak, toplum olarak, memleket olarak, bir yandan (çoğu zaman
mecburiyetten, yani erkeğin geliri yetmediği için) çalışıp, ev bütçesine ve
ülke ekonomisine katkıda bulunurken, bir yandan da çocuğumuzu doğuran, büyüten,
okutan; yemeğimizi pişiren, yatağımızı yapan, çamaşırımızı yıkayan, gömleğimizi
ütüleyen… 8 saat işte,
4 saat evde mesai yapan kadınlara borcumuzu, eşit işe düşük maaşla ödememizde
bir tuhaflık yok mu?
‘Bu şirketlerin sorunu değil’
diyorlar. Belki. Ama bu, ayrımcılık ve fırsatçılık yaparak kadınların sırtından
para kazanmak için bahane değil.
Sorun toplumun ve devletin sorunu. Çalışan
kadınlara, hele evli kadınlara, hele hele çalışan annelere mutlaka pozitif
ayrımcılık yapılmalı.
Bu arada, bir kadın meslektaşım aynı
konuyu işlediği (ve burada esinlendiğim) bir makalede, kadın yöneticilerden söz
ederken, ‘Peki, mesela insan kaynakları müdürünün (ki çoğunlukla ‘kadın işi’
olarak görülüyor) mali işler müdürü yahut satış-pazarlama müdüründen daha düşük
bir ücret almasının bir gerekçesi var mı?' diye soruyor ve yazısını şöyle
bitiriyordu:
“Cam tavan dedikleri aslında zamanla
pekişen bir beton tavan. Bu betonun nasıl üretildiğini anlarsak, belki yıkmayı
başarabiliriz.”
Bu kafa değişmeden, Berlin Duvarı
yıkılır, beton tavan yıkılmaz!
Hürriyet İK, 10.03.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder