Öğrenciliğimden beri yabancı ekonomi gazete ve dergilerini okurum. Bir gazeteci olarak da, okur olarak da, en çok kıskandığım şey, ulaşabildikleri istatistikler ve ekonomik verilerdir. Geçen hafta bir Fransız dergisi, ‘Süper zenginler neye yarar?’ diye bir kapak yapmış, Fransa’nın en zenginlerinin mal, mülk, bankada para, hisse senedi, nesi var nesi yok ortaya dökmüştü.
L’Expansion ise Fransa’daki ücretleri araştırmıştı. Borsaya kayıtlı ilk 40 şirketin CEO’larından başlayarakişe yeni giren muhasebeci yardımcısına kadar kim kaç para alıyor?
Böyle bir çalışmayı Hürriyet İK’da yapmayı çok hayal ettim. Ama ne mümkün!
Rakamlara ulaşamazsınız, ulaşsanız yayımlayamazsınız.
Türkiye’de şirketler (borsaya bildirmek zorunda oldukları rakamlar dışında) cirolarını ve kârlarını, zenginler servetlerini ve gelirlerini, çalışanlar maaşlarını gizlerler.
Çalışanlar açısından, az gelişmiş toplumlara has bir alışkanlık / mahcubiyet / yalancılık (biz maaşımız çoksa da yalan söyleriz azsa da) söz konusudur.
Şirketler açısından da, ücretler konusunda saydamlık, bir avuç üst düzey yöneticiyle aşağıdaki kalabalıklar arasındaki haksız ücret uçurumunu sürdürmenin ve (genelde kötü yöneticilik, bazen toprakçılık, bazen çalışanı suç ortağı yapma ihtiyacı) muhtelif sebeplerle ‘istediğine istediği ücreti verme’ hakkının sürdürülmesi için şarttır.
(Borsaya kârını açıklama zorunluluğu da sıkıntı yaratıyor zaten. Çünkü yönetim ‘kriz var, maaşa zam yok’ derken, gazetelerde şirketin kârını şu kadar milyon dolar arttırdığı haberlerdi çıkıyor.)
*
Geçenlerde bir büyük gazetede çalışan bir meslektaşım şikayet ediyordu.
‘30 senelik gazeteciyim. Bu kurumda 20’nci yılımı doldurdum. Bizim meslekte, kıymeti kendinden menkûl bir iki yıldız müstesna, büyük paralar kazanılmaz. Hepimiz bunu bilerek çalışıyoruz. Ama geçenlerde, bizim gazetenin reklam bölümünde çalışan genç bir arkadaşımızla sohbet ediyorduk. Servisteki 10 kadar müdürden biri. Maaşından şikayet etti. Şikayet ettiği maaş... benim maaşımın iki katıydı! Benden yaş olarak 10, kıdem olarak 15 sene genç. Önce kendi kendime ‘Normaldir’ dedim, ‘Her zaman reklam servisinde çalışanlar gazetecilerden çok para alırlar’. Yanlıştır, haksızdır ama böyledir. Ama sonra düşündükçe koydu bana. Kimin ne iş yaptığını biliyoruz, görüyoruz. Böyle bir farkı haklı gösterecek bir başarısı söz konusu değil. Birden bire yıllardır aptal yerine koyulduğum hissine kapıldım. Gazetemden de, mesleğimden de soğudum...’
Meslektaşım emekliliğini istedi, gazeteciliği bırakmaya hazırlanıyor.
*
Hürriyet gazetesinde kapsamlı bir ‘Çalışan Memnuniyeti Araştırması’ yapıldı. Sonuçlar memnuniyet verici.
Gazetemizin CEO’su araştırma sonuçlarına dayanarak, Hürriyet çalışanlarının ‘adalet’ konusunda çok hassas olduğunu söylüyordu.
Yani yönetimin kendilerine karşı eşit ve adil davranması konusunda.
Sevindirici bir bulgu çünkü yapılan araştırmanın sağlıklı olduğunu gösterir.
Araştırmalar her zaman bu sonucu verir.
Çalışanlar için ‘net kazanç’ kadar, hatta daha fazla ‘karşılaştırmalı kazanç’ önemlidir.
Yani ceplerine giren kadar, başkalarının cebine ne girdiği de önemlidir.
Çünkü insanlar için maaş, sadece ev kirasını yahut kredi kartı borcunu ödeyecekleri bir para değildir.
Şirketin kendilerine ve emeklerine verdiği değerin bir göstergesidir.
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 12.09.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder