İsmi lazım değil, bir üniversitenin sahibi (siz ona Mütevelli Heyeti Başkanı diyorsunuz galiba) sekreterine sesleniyor:
- Kızım, Ahmet’e söyle, hemen buraya gelsin!
Olaya şahit olan misafir aklından, ‘Çağırdığı müstahdem yahut şoförü herhalde; inşallah adama terbiyesiz bir laf edip ağzımın tadını kaçırmaz’ diye geçiriyor.
Ufak tefek bir adam giriyor odaya, alı al moru mor, hem başıyla selam verip hem ceketinin düğmesini iliklemeye çalışıyor.
Rektörmüş!
*
Patron, özel yetenek sınavına kayıt için gelmiş kız öğrenciyi burnuyla göstererek kayıt masasındakilere talimat veriyor:
- Bu kızımız bilmem ne bölümüne girecek!
Öğrencinin annesi utana sıkına soruyor:
- Dereceyle girenlere burs veriyormuşsunuz dedilerdi…
‘Yok yok’ diyor patron lafın uzamasına izin vermeden, ‘Bursu olmaz, burslu olmaz…’
*
Babası oğlunu benzer bir üniversitenin yetenek sınavına kaydettirirken, fakülte sekreterine soruyor:
- Bölüme kaç kişi alıyorsunuz? Kaç kişi giriyor sınava? Hani oğlumun şansını bilmek açısından…
Kayıt yapan sekreter pişkin:
- 90 kişi alıyoruz, sizin oğlunuzun kayıt numarası 73. Kayıtlar yarım saat sonra kapanıyor. Yani yüzde 100 kazanır merak etmeyin. Kalem tutmayı bilmese bile kazanır. Ha ha ha…
*
Zaten (yetenek sınavından söz etmişken) kimi özel üniversiteler, bu yetenek sınavlarından malı götürüyorlar. Çocukları bir yıl açıkta kalmasın diye kayıt ücretini yakmayı göze alan ana babaların parasına tamah ediyorlar. Yerim dar, anlatması zor. Meraklısı varsa, bir gün uzun uzun yazarım.
*
Dedikodular almış başını gidiyor…
Yüksek öğretim kurumlarını denetlemekle görevli otoritenin bazı özel üniversiteleri ‘Öğrencilerinizi kayıt parası için bilerek mezun etmediğiniz şikayetleri geliyor’ diye uyardığı söyleniyor. İşin komiği bunu öğrencilere hocalar anlatıyor, diyorlar:
- Mezun olursunuz olursunuz merak etmeyin! Eşek gibi nerkesi mezun edecekler bu sene…
Buna rağmen kimi üniversite hocalarının (F notunun öğrencinin değil o dersi veren hocanın SIFIR olduğunu gösterdiğini unutarak) yönetimin baskısına eyvallah dediği rivayeti yaygın.
*
Diyeceksiniz ki bu nasıl bir memleket böyle?
Senin bu anlattıklarını bu memleketin cumhurbaşkanı, başbakanı, milletvekilleri, milli eğitim bakanı, Yüksek Öğretim Kurumu, eğitim dünyası, üniversiteler, hocalar, gazeteciler, aydınlar, sendikalar, dernekler görmüyor mu, duymuyor mu?
Herkes bu memlekette bütün bunları bildiği halde susuyorsa; herşey güllük gülistanlık gibi davranıyorsa; hâlâ vakıf kılıfına uydurulmuş Üniversite A.Ş.ler açılmaya devam ediyorsa…
Yahu bu ne biçim bir memlekettir? Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür?
*
Durun canım, celâlllenmeyin hemen! Müsterih olun!
Bu anlattıklarımın tamamı kurgu!
Şu güzel pazar sabahı hep ‘iç karartıcı’ diye eleştirdiğiniz Serdar’ı okurken ‘Tanrımıza hamd olsun, yöneticilerimiz var olsun… Neyse ki bizim Türkiye’mizde böyle şeyler olmaz!’ diye şükredip, memleketimizin, ve eşi benzeri olmayan eğitim sistemimizin kıymetini bir kere daha hatırlayasınız istedim.
Haftaya Pazar (izninize sığınarak, bir kereliğine) burada olmayabilirim.
Buluşana kadar yüzünüz gülsün istedim…
Not:: Dört dörtlük üniversitelerimiz başımızın üstüne! Zaten onları bilen biliyor.Türkiye’de herkes herşeyi biliyor; iyi ile kötüyü bal gibi ayırt ediyor, onun için rahat rahat yazıyorum bu yazıyı. Ama düzenimiz nedense ikiyüzlülük üstüne kurulu. Ha, iyiliğin, dürüstlüğün, namusun bir getirisi var mı? O başka mesele…
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 21.04.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder