Fransız felsefe doktoru Sophie de La Rochefoucault geçenlerde, Paris'te, Carrefour de l'Odéon'daki Les Editeurs adlı şık kafede, genç Katolik filozof Fabrice Hadjadj'ı ağırladı. Konu ‘ŞANS VE AHLAK’ idi.
Çok ilginç bir tartışma elbette.
özellikle Türk çalışma hayatına uyarlamak güzel olurdu.
Şans ile ahlâk ilişkisini...
*
Ama ben, Fransız felsefesinin yükselen yıldızlarından Hadjadj'ın özellikle bir cümlesine takıldım.
‘Ahlâkçılık ile hazcılık’ anlayışlarını eleştiriyor ve diyor ki:
‘Birincisi fosil yaratır, ikincisi omurgasız canlılar...’
Gerçekten muhteşem bir tespit...
*
Ahlâkçılık, yani özetin özeti bir tanımla ‘ahlâktan başka hiçbir şeyin önemi yoktur, ahlâki değerler bütün değerlerin üstündedir’ diyen düşünce ve hayat felsefesi, FOSİLLER yaratır;
Yine özetin özetiyle ‘Haz, kendi başına insan varlığının amacıdır; insanoğlunun tek hedefi ve faaliyeti hazza ulaşmaktır’ diyen düşünce ve hayat felsefesi ise OMURGASIZ CANLILAR yaratır...
MUH-TE-ŞEM!
Hani derler ya ‘Hayatı, bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti’ diye.
Bu cümleyi okuduktan sonra, tanıdığım yüzlerce insan bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.
Ve büyük çoğunluğunu FOSİLLER ve OMURGASIZLAR diye ikiye ayırdım.
Biliyordum böyle olduklarını, ama bu tespitime derin bir FELSEFİ destek bulmak beni çok mutlu etti. Hepinize tavsiye ederim.
Bir üçüncü sütuna da bu iki gruba da girmeyenleri yazdım.
Gördüm ki, çalışma hayatında en çok sevdiklerim hep bu üçüncü grupta.
Gördüm ki, ilkel ben(cil)liğini aşmayı becerenler (yani ne kendini ahlâken dünyanın merkezi sananlar, ne de ‘ahlâk ve etik aptallıktır, ben zevkime bakarım’ diyenler) hep bu üçüncü - sevdğim - grupta.
Sonra, yattığım yerde gözlerimi tavana diktim, bu kez de fosilleri ve omurgasızları kendi içlerinde sınıflandırmaya çalıştım.
Fosiller kolaydı; stromtolitler, iknofosiller, mikrofosiller, ama asıl 'yaşayan fosiller'.
Omurgasızlar ise hem canlı hem zengin bir sınıf, tasnifi zor oldu.
Mesela kim çekirge, kim örümcek, kelebek, sinek, solucan, ahtapot, tenya, ıstakoz, midye, denizanası...
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 18.07.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder