15 Nisan 2012 Pazar

Memurlar ve girişimciler

Hürriyet İK’nin manşetinde yine çok güzel bir konu var bu hafta, Zeynep’in (Mengi) hazırladığı.
Benim ‘otoyol pazarı’ adını verdiğim, hani trafik sıkıştığında araçların arasında bitiveren su, simit, çiçek, oyuncak falan satıcıları…
Yıllarca önce Peru’da ‘informal’ (gayri resmî?) ekonominin rolü, önemi ve ‘resmî’ ekonomiye kazandırılması üzerine bir deneme okumuştum.
Bu sabah evde bu kitabı aradım bulamadım.
Türkiye’de üniversite yok, araştırma yapan (bir avuç kahraman hariç) yok.
Oysa Türkiye’de de ‘yasadışı değil ama kayıtdışı’ ekonomi çok önemli bir yer tutuyor.
Sadece cirosu ve millî gelir içindeki payıyla değil. Sosyal fonksiyonuyla da.
Türkiye’de işsizliğin ve buna paralel sosyal eşitsizliğin ve fakirliğin toplumsal patlamaya yol açmamasında, bu ‘kayıtdışı marjinal ekonomi’nin rolü büyük.
İnsanların bu yolla karnı doyuyor ve ‘umutları’ tamamen kaybolmuyor. Ki bu ikinci husus en az birincisi kadar önemli.
Yasadışı değil ama kayıtdışı’ da ne demek? diyeceksiniz.
Bu tip ‘informal’ işleri yapanlar yani işportacı, sokakta işte çiçekti, şemsiyeydi, midye dolmaydı ufak tefek şeyler satan insanlar, evlere temizliğe giden kadınlar…
Bunlar Maliye’ye kaydı olmadığı, fatura kesmediği, vergi ödemediği için ‘kayıtdışı’ ama uyuşturucu, sigara gibi zararlı olmadığı için de (benim gözümde) ‘yasadışı’ olmayan küçük ve yani ‘masum kanundışı’ işler.
Biraz karışık bir tanım oldu, farkındayım, ama ne demek istediğimi anladınız.
Ve bu saydığım insanların bir ortak özelliği daha var: Hepsi ‘bireysel girişimciler’.
Yani inşaatta yevmiyeli olarak ama kayıtdışı çalışan ameleyi katmıyorum mesela bu kategoriye.
İkisinin arasında önemli bir fark var.
İnsanlar (çok ‘manici’ bir tanım olacak ama) ikiye ayrılırlar: Memurlar ve girişimciler.
Biri iyidir, öbürü kötüdür demiyorum.
Memur’ diye tanımladıklarım, sabah 9 akşam 6 mesaiyle yetinen, tabii ki terfi ve maaş zammı uman, ama bunun için pek bir gayret göstermeyen ve bunun ötesinde bir hedefi olmayan insanlardır. Çevrenize bakın, çok göreceksiniz.
Tam bir kabul etmişlik ve alçakgönüllülükle işlerini ama sadece işlerini yaparlar. ‘Ne-kaa-köfteci’ de çoktur içlerinde.
Onlardan bir heyecan, bir hedef, bir ‘challange’ beklemeyeceksiniz.
Genelde haklarının yendiğini, değerlerinin anlaşılmadığını düşünür ve söyle(ni)rler.
Benim ‘girişimci’ diye tanımladıklarım ise, devlette memur, şirkette maaşlı dahi olsalar, bulundukları ekibin lideri olmaya, yükselmeye, işlerini daha iyi yapmaya, çevrelerini ve şartları değiştirmeye ve iyileştirmeye çalışırlar. ‘Umutları’ vardır ve bunun için riske girerler.
Ve bunların bir hedefe, bir motivasyona ihtiyacı vardır.
Her ekipte memur da vardır, girişimci de. İkisi de lazımdır zaten.
İyi yönetici, ‘memur’un moralini yüksek tutarak mesaisinden azami verim almayı;
Ağlamasını, sızlanmasını ve heyecansızlığını yönetmeyi bilir.
İyi yönetici, ‘girişimci’nin önünü açmayı, ona kısa ve uzun vadeli hedefler göstermeyi, heyecanını canlı tutmayı;
Onun ataklığını, bazen haddini aşmasını, iniş-çıkışlarını yönetmeyi bilir.
İyi yönetici ‘memur’a ihtiyaç duyulan yerde memuru, ‘girişimci’ye ihtiyaç duyulan yerde girişimciyi ve tabii ki ‘ikisini bir arada’ çalıştırmayı bilir.
Ha bu arada yöneticiler de ikiye ayrılır:
İyi yönetici / kötü yönetici.
Bu da ayrı bir konu…


Serdar Devrim, Hürriyet-İK 11.12.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder