Soğuk ve kara iklimi sebebiyle ot bitmeyen bir şehrimizin yeni açılan üniversitesinde ‘peyzaj mimarisi bölümü’ olduğunu duyunca çok gülmüştüm.
Bir fakülte yetkilisi bu garabeti ‘talep var’ diyerek izaha çalışmıştı.
Gereksiz bir eğitim, işe yaramayacak bir diploma ve okuduğu alanda iş bulamayacak işsiz gençler yetiştirmek için bunca emek ve kaynak israfı kabul edilebilir gibi değil.
81 ilde üniversite, 892 ilçede fakülte ve yüksek okul açma çabalarına itirazım yok.
Kafkas Üniversitesi’nin, içine kapalı, karamsar ve kasvetli Kars’ımı nasıl canlandırdığını gördükten sonra hele...
Üniversitelerin, Anadolu’nun toplumsal (ve kurumların, öğretim görevlilerinin ve öğrencilerin harcamaları sayesinde) ekonomik kalkınmasına katkısı ortada.
Ama bu - biraz garip bir laf edeceğim şimdi - politik (yani oy almaya yönelik) politika, Milli Eğitim politikası olamaz.
Eğitime belki, ama öğretime bir faydası yok.
Uzatmayayım: Şirketler ve kurumlar ihtiyaçları olan kalifiye elemanları, diplomalı gençler de kendi alanlarında veya herhangi bir alanda iş bulamıyorlarsa...
Milli Eğitim Bakanlığı görevini yapmıyor demektir.
*
Ara not: Cuma günü Hürriyet’te Nuran Çakmakçı’nın bir haberi vardı.
Şu anda, Türkiye’de eğitim, edebiyat ve benzeri fakülteleri bitirmiş 264 bin genç, öğretmen olmak için sıra bekliyormuş.
Her yıl bunlara 70 bin daha ekleniyormuş.
İhtiyaç ne kadarmış? Kısa vadede 55 bin, orta vadede 126 bin.
Öğretmen açığı da bir yandan sürüyor...
Bu işte bir saçmalık yok mu sizce? Aptallık dememek için saçmalık diyorum.
*
İspanya krizde. Ekonomisi batık, toplumsal gerginlik had safhada.
AB ülkeleri içinde işsizlik rekoru İspanya’ya ait: Yüzde 22.5 ve bu oran gün be gün artıyor.
Çok daha vahimi, 25 yaş altı her 2 gençten biri işsiz.
Yunanistan’da da durum aynı.
Avrupa Birliği’nde 25 yaş altı gençler arasında işsizlik oranı ortalama yüzde 10.
Almanya’da bu oran yüzde 7.7! (Hatta 5.5 diye bir rakam da var.)
Bu bile korkunç bir işsizlik, ama fark ortada:
Mesleki eğitime ve çıraklığa ağırlık veren ‘Alman sistemi’nin üstünlüğü tartışılmaz.
*
Ara not: Kardeşimin hayvancılık yaptığı yıllarda, Çatalca’da ineği görünce tanıyacak bir veteriner bulmak mümkün değildi. Allah’tan, Almanya’da yetişmiş Veteriner Kamuran Bey (Prof. Kamuran İleri) imdadımıza yetişti de işin rengi değiştiydi.
*
Almanya’da halihazırda 1.5 milyon genç çıraklık eğitimi alıyormuş.
İlkokulu bitiren Alman çocukları, epey seçici bir ayıklama neticesinde, ya liseye ve yüksek öğretime, ya da daha uygulamalı alanlara kaydırılıyormuş.
Sadece zanaatkârlık değil, ekonominin her alanında (ticaret, bankacılık, sigortacılık...) çıraklık eğitimi veriliyor, teknisyen hatta mühendis yetiştiriliyormuş.
Bu gençlerin yüzde 60’ı yetiştikleri şirkette kalıyor, diğerleri de nispeten kolay iş buluyormuş.
Almanya’da, çıraklık eğitimi ‘başarısız ve adam gibi okuyamamış çocuklara serseri olmasınlar diye iyi kötü bir meslek edindirmek için’ ikinci sınıf ve hor görülen bir sistem değil.
Üniversiteye gitmeden de iyi bir eğitim alınabileceğine ve mesleki başarı elde edilebileceğine inanıyor Almanlar.
Mesela, 1995-2005 yılları arasında Daimler’i yöneten Jürgen Schrempp ile Başbakan Yardımcılığı’na kadar yükselen Franz Müntefering eski birer çırak imiş.
Bu husus çok önemli, çünkü Türkiye’de (özel okullar, dershaneler ve üniversiteler para kazanabilsin, tarikat ve cemaatler adam devşirebilsin diye yaratılan ‘eğitim ekonomisi’ tezgâhıyla) iyi kötü bir üniversite kazanmak çocuklar için de, ana babalar için de ‘haysiyet meselesi’.
Sonuç: B.ktan seçmeli sistem!
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 12.02.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder