15 Nisan 2012 Pazar

Performansa tapınanlara

İnternette tararken gözüme çarptı.
Mesela Almanya'da her yıl ortalama 200 doktor iş yoğunluğuna ve baskıya dayanamayarak ihtihar ediyormuş.
Japonya'da (intihar kültürünün de etkisiyle herhalde) yılda 5 bin çalışan 'iş stresi' sebebiyle kendini öldürüyormuş.
Türkiye'de 2009'da 2.898 intihar vakası kayıtlara geçmiş.
Bunların 1.357'si çalışan insanlar. (1.291'i erkek.)
İş ve meslek grubuna göre en yüksek intihar oranı kimde biliyor musunuz?
370 intihar ile üst düzey yöneticiler ve müdürlerde.
*
Hukuk açısından (da) Batı'nın gerisindeyiz.
Geri olmak o kadar önemli değil, daha vahimi, bu açığı kapatmaya niyetimizin olmaması.
Daha daha vahimi, hukuka en küçük bir saygısı olmayan bir iktidarca yönetilmemiz.
Yani hukukta geriye gitmemiz, uçurumun derinleşmesi.
Açıklamama gerek yok herhalde.
*
Buna rağmen, Batı'da ortaya çıkan bazı kavramlar ve oluşan içtihat, ağır ağır ve yarım yamalak da olsa bize de yarıyor.
Mesela 'mobbing' Türk hukukuna batıdan 10 yıl kadar sonra girdi. Bu yılın başında.
Gerçi gire gire Borçlar Kanunu'nun bir maddesinin içinde 'şöyle bir söylenip geçilerek' girdi ama, ona da şükür.
Bu arada, Başbakan da mağdur çalışanlara sahip çıkarak 'mobbing'le ilgili bir genelde yayımladı:
Bundan böyle işyerinde mobbing yapmak yasaktır!
Psikolojik tacizciler herhalde koskoca bir başbakanın sözünden çıkacak değiller!
*
Size, yurtdışından bir İK haberi haber vereceğim.
Fransa-Renault'da çalışan bir yüksek mühendis 2006'da intihar etmiş, mahkeme 2009'da işverenin 'ihtiharda affedilmez kabahati olduğu' hükmüne varmıştı.
19 Mayıs'ta Versailles Temyiz Mahkemesi yukarıdaki kararı onayladı.
Tıpkı 2007'de Fransız Yargıtay'ının benzer bir davada yaptığı gibi.
Ama yenilik gerekçeli kararda.
Hâkim bu kez işvereni mahkum ederken, çok ağır ifadeler kullanarak 'şirketin bütün yönetim kademelerini' ihtihardan sorumlu tutuyor.
Şirkette personelin üzerinde çok ağır bir sonuç baskısı olduğunu, insana yeteri kadar önem verilmediğini söylüyor.
Bir çalışanı intihara kadar götüren insan kaynakları politikalarını suçluyor.
Tıpkı (bedensel) iş kazalarında olduğu gibi, işverenin, intihar eden çalışanın 'maruz kaldığı ve kalabileceği tehlikeleri öngörerek gerekli önlemleri alması gerektiğini' hatırlatıyor.
Yargıç, işverenin, ihtihar eden söz konusu çalışanın 'kötü durumda olmasını' (yani 'gözle görülür şekilde zayıflamasını, kederli halini ve çevresiyle her türlü iletişiminin kopmasını') 'görevinde duyduğu sıkıntılara bağlamamasını' ağır kabahat olarak yorumluyor.
Çalışan belli ki ağır stres altında idi diyor.
İşverenin bu 'ilgisizliği'nin, 'şirketin çalışanların maruz kaldığı psiko-sosyal riskleri değerlendirmek için gerekli sistemi kurmayı ısrarla reddetmesinin sonucu' olduğunu iddia ediyor.
21 Mayıs tarihli Le Monde'un başyazısı bu konuya ayrılmıştı.
Bu kararın Fransa'da içtihat yaratacağını, bundan böyle işverenin psiko-sosyal risklere karşı daha duyarlı olması ve önlem alması gerekeceğini vurgulayan başyazı şöyle bitiyordu:
Performansa tapınmanın (kült) insanları ezdiği ortamlarda, çalışma yöntemlerini ve organizasyonunu yeniden düşünmenin zamanıdır.


Serdar Devrim, Hürriyet-İK 29.05.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder