Liselerde hatta üniversitelerde bir anket yapılsa ve ‘Süleyman Demirel kimdir?’ diye sorulsa, doğru cevap veren kaç kişi çıkar acaba?
(Eski bir anketçi olarak, hemen her konuda, kendimi ‘bir anket yapılsa…’ diye düşünmekten alıkoyamıyorum.)
Süleyman Demirel diyorum; çünkü malum, 9.Cumhurbaşkanı ve 30-31-32-39-41-43 ve 49. Hökümetlerin başı ‘hiçbir şey söylemeden konuşmak’ konusunda bir büyük usta idi.
Bugünkü konumuz da bu zaten.
*
Harward Business Review'da yayımlanan bir araştırmanın sonucuna göre ‘Soruları ustalıkla savuşturan iyi bir konuşmacı, açık ve dürüst cevap veren kötü bir konuşmacıdan daha çok güven ve sempati yaratıyor’-muş.
Todd Rogers ve Michael Norton adlı araştırmacıların bulgularına göre, ustalıkla kıvırtan konuşmacı 6 üzerinden 3,2 puan güven ve sempati notu alırken,
dürüst ve açık cevap veren kötü konuşmacı ancak 2,8 puan alabiliyor.
Tabii burada, cevap verenin (konuyu saptırma, laga luga yapma) 'becerikliliği' rol oynuyor.
Söz konusu ampirik araştırmada , birincinin cevabını dinledikten sonra 'sorduğu sorunun ne olduğunu hatırlayan' muhatapların oranı % 68.
İkinci tip konuşmacıyı dinledikten sonra sorusunu hatırlayanların oranı ise % 84.
Yani usta bir konuşmacı, adama sorusunun ne olduğunu bile unutturmayı başarıyor.
Bunun en iyi yolu, konuyu alıp bambaşka bir yere götürmek.
O kadar ki, hem soruya cevap vermemiş olacaksınız,
hem muhatabınızın (sorusuyla aldığı cevap arasındaki ilişkinin ucunu kaybettirerek) kafasını karıştıracak,
aynı soruyu ısrarla tekrar sormaya takat bırakmayacak, hatta mümkünse ne sorduğunu bile unutturacak,
hem de (Demirel kadar iyi bir gargara uzmanıysanız) konuyu kendi istediğiniz yere getirip, vermek istediğiniz mesajı da vereceksiniz.
Bunu başarmanın yollarından bir diğeri de, ‘Evet çok yerinde bir soru’, ‘Bu soruyu sorduğunuz için teşekkür ederim’ gibi bir kalıp cümleyle lafa girerek,
hem düşünmek için zaman kazanmak, hem de karşınızdakinin vereceğiniz alakasız veya kaçamak cevabı güvenilir olarak algılamasını sağlamak.
Araştırmacılar, özellikle politikacıların ‘hiçbir şey söylemeden konuşmak’ ama buna rağmen karşısındakini ikna etmek konusunda, çok başarılı olduğunu söylüyorlar. Örnek olarak da ABD Başkanı Ronald Reagan ile Hillary Clinton'ı sayıyorlar.
(9.Cumhurbaşkanı'nın söyle-me-diklerine karşısındakini inandırmak gibi bir tasası yoktu, Allah selamet versin, o sadece konuyu saptırmakla yetinirdi. Bu arada biz, 78 kuşağı, Demirel'in bütün laflarını gülümseyerek hatırlayabiliriz de, biri var ki, iki elimiz iki cihanda yakasındadır.)
Hürriyet İK'da olduğumuza göre, aynı tekniklerin şirket yöneticileri için de kullanıldığını söyleyelim.
Her zamanki kalıpla söyleyeyim bunu: Etrafınıza bir bakmanız yeterli.
*
Bu arada, Hürriyet İK okurları olarak şu sualin aklınıza geldiğini umuyorum:
‘Peki, hem iyi konuşan hem açık ve dürüst cevap verenlerin durumu nedir?’
Araştırmaca sonucu bu açıdan hiç olmazsa, insana umut veriyor:
Söz konusu insanlar 6 üzerinden 3,3 güven ve sempati notu elde ediyorlar.
Ve karşısındakilerin % 84'ü sorduğu suali unutmuyor, hatırlıyor.
L'Expansion'un Nisan sayısında bu haberi yapan meslektaşım Yann Auger'nin final cümlesi:
‘Özetle, iyi konuşmacı değilsen, açıklık ve dürüstlük bir işe yaramaz!’
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 17.04.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder