Sayfada, hemen yanımdaki haber bir 'R kuşağı'ndan söz ediyor.
Bunlar, son krizde kendini gösterme fırsatı bulan, daha çok iş yüküyle, planlanandan daha hızlı yükselen çalışanlarmış.
Bir toparlayalım isterseniz:
Başta 'baby boomers' vardı; ardından 'X, Y, Z kuşakları' geldi. (Hürriyet-İK, 10 Ekim 2009)
Derken arada kalmış bir 'shaker kuşağı' keşfedildi. (Hürriyet-İK, 7 Mart 2010)
Demek ki şimdi de 'R kuşağı'...
*
Unutulmaması gereken bir husus var.
Bir haksızlığı telafiye çalışalım burada.
1940'lardan 2010'a uzanan bu 55-60 yıllık süreçte, ön plana çıkan, dikkatleri üstüne çeken, konuşulan, anlaşılmaya, denetlenmeye veya hoş tutulmaya çalışılan, bu adı anılan kuşakların gerisinde - insanlık tarihinin her döneminde olduğu gibi - işleri yürüten, yükü taşıyan, iş yapmaktan öne çıkıp hava atmaya, kendine X gibi, Y gibi, shaker gibi etiketler edinmeye vakti ve zaten niyeti olmayan, görülmeyen bir kahraman kuşak var ki...
Onun adını burada biz koyalım ve 'K kuşağı' diyelim.
Keriz'in K'si
*
Bunlar genellikle şirketlerde 'bizim oğlan' adı verilen pozisyondadırlar. (Hürriyet İK, 10.08.2008)
Şirketin, iş yapılan her departman ve biriminde (çünkü şirketlerde 'iş yapılmayan', sadece 'yapılır gibi yapılan' departmanlar da vardır, bana saydırmayın şimdi) 'K kuşağı'ndan bir veya iki keriz' mutlaka vardır. (Yoksa departman ayakta duramaz zaten).
Yine tarihin hiçbir döneminde ve hiçbir şirkette yokluğu hissedilmeyen
'U kuşağı' (Uyanık'ın ve Utanmaz'ın u'su) sanki her şeyi yapıyormuş gibi hava estirir ve itibar görürken, bunlar sessiz ve sakin, işleri yürütürler.
'U kuşağı' (Uyanık'ın ve Utanmaz'ın u'su) sanki her şeyi yapıyormuş gibi hava estirir ve itibar görürken, bunlar sessiz ve sakin, işleri yürütürler.
Şirket yönetimleri genellikle iş yapan adamı değil, kendini iyi pazarlayanı (yutturanı) yükselttikleri için;
ve dolayısıyla şirketlerde genellikle yönetici koltukları U'lar tarafından ele geçirildiği için...
zaten istemeyi de, kendini ve yaptığı işi de satmayı bilmeyen K'lar daima ikinci, üçüncü pozisyonlarda kalır, düşük maaş ve sosyal imkanlarla yetinirler.
Gösterişi/getirisi olmayan ve/veya gerçekten çalışmayı gerektiren ne kadar 'nâmert' iş varsa, bunlara yıkılır.
Az işle çok getirisi olanlar, yine U'lar tarafından U'lara yedirilir.
*
Diyeceksiniz ki, 'Hakkını almayı, başarısını göstermeyi bilmeyen çalışan ezik biridir; ondan lider olmaz, doğru dürüst yönetici bile olmaz. Bunların gölgede kalması normaldir...'
Retorik güzel ama...
(1) Bu dediğinizin doğru olması için, yönetici ve lider dediğiniz adamın, bu vasıfları haiz olduğu için yönetici veya lider pozisyonuna gelmiş olması gerekir. Etrafınıza bir bakın ve şef - müdür yardımcısı - müdür - genel müdür yardımcısı - genel müdür... artık kimse, 'o pozisyona niye getirildiğini ve orada niye tutulduğunu' bir düşünün. Ne demek istediğimi anlayacaksınız.
(2) Şirketler, kendini guru diye yutturan hokkabazların oyununa gelip, bir 'lider' tutturmuş gidiyorlar. Şirket liderlik vasfı olmayan ama şirket hedeflerine ulaşılmasında en ağır yükü en az sorunla taşıyan 'k tipi' çalışanlarını 'fark etmek' ve onların hakkını vermek zorundadır.
Yoksa ne mi olur?
Hiç birşey. Bu düzen, düzen ve düzüleniyle, böyle sürer gider...
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 07.11.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder