Bir aralar 'kifayetsiz muhterisler' konusunda yazmıştım. (*)
Herhalde (moda ifadeyle) 'en çok ses getiren' yazım bu oldu.
Bugün de muhterislerden bahsedeceğim.
Ama bunlar kifayetli ama tembel muhterisler.
Armut-piş-ağzıma-düşçüler.
Bakalım, 'kifayetsiz muhterisler' yazısında tepesindeki yöneticileri tanır gibi olanlar, bu kez dürüstlük gösterip, bu yazıda da 'kendilerinden bir şeyler' bulabilecekler mi!
*
Kifayetli ama tembel muhteris, özetle, yükselmek ister, aslında bunun için donanımı da yeterlidir, ama bedelini ödemeye hazır değildir.
Çünkü şirketlerde (ticarette, kamu yönetiminde, politikada, edebiyatta, medya dünyasında, sporda, hasılı her alanda) yükselmenin bir bedeli vardır.
Bu, her zaman - aklında ve zamanında - birinci önceliği 'öne geçmek istediğin alana' yani hedefe vermektir.
Diğer öncelikleri ve beklentileri (arzuları) bastırmayı bilmektir.
Bu, bazen ciddi, ağır bir çalışma temposudur.
Bu, bazen evinden, eşinden, çocuklarından, sevgilinden, arkadaşlarından, şahsi zevklerinden fedakarlık etmek ve 'işini benden çok seviyorsun' diye dırdıra maruz kalmaktır.
Bu, bazen stresli görevleri ve sorumlulukları kabul etmektir.
Bu, bazen karizmayı çizdirmek, bazen yaptığından utanmayı göze almaktır.
Bu, bazen 'bükmek istediğin eli öpmek' niyetiyle birilerinin ağız kokusunu çekmektir.
Bu bazen alttan almayı, ayıya dayı demeyi, birilerine köpekleşmeyi, kimin neresini yalamak gerektiğini ve maddi manevi o...puluk yapmayı bilmektir.
*
Kifayetsiz ama tembel muhteris, oyunun kuralının bu olduğunu bal gibi bilir.
Ve bakmayın siz, oyunu kuralına göre oynamaya da temelde pek itirazı yoktur aslında.
Bir yapabilse...
İlla maddi manevi namusundan fedakarlık gerekmez; bu bedellerden - hiç olmazsa - en masumlarını ödemeyi göze alabilse...
Ama tembeldir, zora gelmez.
Zora gelemeyince de, her insan gibi (özellikle de memleketimin sevdiğim insanı gibi) mazeret üretir.
Kabahat kendisinde olacak değil ya, mutlaka ötekilerdedir.
Çevresinde biri yükseldi mi, içini haset kaplar.
Ya makama b.k atar, ya da yükselene.
Bir defa, 'bir yerlere gelenler' mutlaka birilerinin adamıdır, torpillidir, yalakadır, bilmem nedir...
Onları bir yerlere getirenler de beceriksizdir (yanlış karar verirler), kördür (kendisinin 'değerini' bilmezler), aptaldır (yalakanın oyununa gelirler), kötü niyetlidir (zaten onlar da aynı yoldan geçmiştir) vs.
*
Kifayetli ama tembel muhteris, adı üstünde, muhteristir.
Daha iyi yerlere gelmek, birilerinin önüne geçmek, daha yüksek maaşlar almak ister.
Ama, dedim ya, bedelini ödemeye gönlü yoktur.
Bahane üretmek, ağlamak sızlanmak daha kolaydır.
Yukarıdaki kadar kendini aldatmayanı bile, üstlerinin 'değerini bilip', demek ki 'ona rağmen' onu yükseltmesini bekler.
Ama bir iş istendiğinde, işin nasıl yapılacağına değil, 'niye yapılamayacağına' kafa yorar.
Yöneticisini niye bu işin olmayacağını iknaya yeltenir.
Sürekli mağdurları, küskünleri oynar.
Sözde mağduriyetini ve küskünlüğünü, sorumluluk almamak, verilen işten kaytarmak için bahane olarak kullanır.
Muhteristir ama, ihtirası sadece dilindedir.
*
Nasıl, size de tanıdık geldi mi biraz?
(*) Kifayetsiz muhterisler ve cahil cesareti, Hürriyet İK 30 Kasım 2008
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 13.02.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder