15 Nisan 2012 Pazar

Dur! O kapıdan ancak Rektör Bey girebilir

Hürriyet Kampüs gazetesinin yazı işleri müdürü Bülent Ovacık’la haziranın bir haftasını Güney Marmara ve Ege’deki üniversiteleri ziyarete ayırdık.
Meslektaşımız gazetecilerin bayıldığı gibi rektörler tarafından ağırlanmaya filan çalışmadık.
Gazetemize üniversitelerden haber akışını sağlamak ve gönüllü muhabirlik yapacak öğrencilerin izini sürmek için, basın ve halkla ilişkiler yetkililerinin bir çayını içmeyi yeğledik.
Bu vesileyle çoğu devlet, 10 üniversiteyi gezdik.
Şehir merkezlerinde arsa maliyetlerinin çok yükseldiğini, bir kampüsü ağırlayacak büyüklüktü arazilerin kalmadığını vs vs biliyorum.
Yine de ısrar ediyorum:
- Üniversite kampüsleri şehrin göbeğinde olmalı.
- Ki üniversiteler Türkiye’den, Türkiye’nin gerçeklerinden, hayattan kopuk hale gelmesin.
- Ki eğitim kadroları ve öğrenciler hayatın içinde olsunlar.
- Ki halkımız şu anda girmesi bile yasak üniversitelerle haşırneşir olup biraz feyz alsın.
*
İsmi lazım değil bir Anadolu kenti üniversitesi.
Şehrin dışında, dağın başında. Öğretim üyeleri için de, öğrenciler için de, kampüsteki üniversite hastanesine gelecek fakir fukara için de eziyet.
1930’ların devlet anlayışını, eski Doğu Bloku Cumhuriyetleri’ni hatırlatır bir yerleşim planı ve mimari.
Gereksiz yere geniş alanlar. Büyük, heybetli binalar. En heybetlisi, elbette üniversitenin en işlevsiz binası, yani rektörlük.
Önünde asfalt ve taş kaplı yuvarlak bir koca meydan.
Üç yol bu meydana kavuşuyor, üçünün ağzına da zincirler gerili:
Rektörlük araçlarına aittir. Girilmez!
Aynı kural (aynı zihniyet) rektörlüğe girmeye kalkanlara da haddini bildiriyor.
Bir cehalet yapıp Bab-ı Hümayun’a yaklaşırsanız, bir Kapıkulu (yanlış kullandığımı biliyorum ama cuk oturdu) bedenini rektörlüğe siper edip atlıyor:
- Dur! Buradan giremezsin…
- Nereden gireceğiz?
- Binanın arkasına dolanacaaan, giriş kapısı ora.
- Bu koskoca kapı ne işe yarıyor?
- Buradan Rektör Bey giriş yapıyor.
*
Eşitleri tarafından seçilip, YÖK tarafından önerilip, Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilen rektörlerin, işi gerçekten ciddiye aldıklarını; şoförlü Mercedes makam aracı, kapısında bir müstahdemle iki üç sekreterin beklediği geniş bir odanın yanısıra bir de ‘özel giriş kapısı’na hak kazandığını bu vesileyle öğreniyoruz.
Tabii ki abartıyorum. Söz konusu üniversitenin ve rektörün suçu yok.
Bizde devletin vatandaşa bakışı böyledir.
Türkiye Cumhuriyeti, kurulurken Osmanlı’dan gördüğü, Avrupa faşizminden özendiği 'Yüce Devlet ve Tebası' anlayışını bir türlü değiştirememiştir.
Gidin Anadolu’nun ücra kasabalarına, doğru dürüst kanalizasyon bile yoktur, hastanesi okulu içler acısıdır ama, şehrin göbeğinde devasa bir  T.C. BİLMEM NE KAYMAKAMLIĞI binası mutlaka dikilir.
Yüce Devlet, Vali Konağı, Adalet Sarayı filan önemli değil...
Ama 21'inci yüzyılda üniversiteler 'bu kafada' olmamalı!

Not: Patrona özel girişi olan özel şirketlerden de en az bu kadar tiksinirim!


Serdar Devrim, Hürriyet-İK 10.07.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder