15 Nisan 2012 Pazar

-den başlayan -e varan!

Lafa 'Her insan gibi...' diye girecektim, vazgeçtim.
Her insan gibi, ben de aptal yerine koyulmaktan nefret ederim...
Halbuki, mesela homo consommatorus yani 'tüketici-insan' denilen canlı türüne bakıyorum da, tam tersi, sanki kazıklanmaktan, dolandırılmaktan zevk alıyorlar.
Marketingciler 'pretty girls make sales' yani güzel kızlar sattırır, derler.
Otomobil satıcılarının amentüsüdür bu söz.
Salonlarda, kızları mı yoksa arabaları mı teşhir ediyorlar, karışıktır.
Saygın Türk magazin medyasının kanaat önderlerinden ve bir zamanların 'galeri açılışlarının aranılan mankeni' Tuğba Özay bu pazarlamacı cümlesini pratik hayata tatbik etmişti: 'Lüks aracın varsa, güzel kız arkadaşın olur!' (Kelebek, 30.3.2006)
Ama bizim konumuz bu değil...
*
İstesek de, istemesek de hepimiz tüketiciyiz.
Çoğumuz yaşamak için tüketiyoruz, çok küçük bir mutluluğu tartışılır azınlık ise tüketmek için yaşıyor.
Geçen gün randevu saatini beklerken Nişantaşı'nda bir tur attım. Hepsinin suratı aynı plastik cerrahın, dişleri aynı med.dent'in, sarıya boyanmış saçları aynı kuaf... pardon hair dresser'ın elinden çıkmış, aynı marka ve model siyah ciplere binen, o yıl artık ne modaysa üniforma gibi onu giyen ve, işin komiği, birbirine bu kadar benzemek için milyarlar döken bir takım kadınları, yine topluca üşüştükleri Nişantaşı 'cafe'lerinde gördüm.
Bunların tüketici olarak aptal yerine konması beni hiç ilgilendirmiyor. Ayrıca, nasılsa hesabını bilemeyecekleri kadar vergisi ödenmemiş paraları var ve daha bilinçli ve faydalı bir şekilde kullanacak akılları yok. Kendileri de aptallıktan sakınmıyorlar. Ayrıca böyle yaşasınlar, böyle harcasınlar - ki kendilerine ve Rus metreslerine bulaşmasınlar - diye para döken kocaları da başka tüketicileri dolandırıyor.
*
Beni, yaşamak için tüketenlerin aptal yerine konması üzüyor. Ki sınırlı parasını akılcı kullanmak endişesiyle, tüketmek baskısı arasında sıkışıp kalan insanların işi kolay değil. İnanılmaz bir tahrik, korkunç bir aldatmacadır gidiyor.
'Yüzde 50-70-90 indirim' diyor bir vitrin.
Bir tüketen olarak Serdar'ın üzerinde ters etki yapıyor.
Bu kadar indirim yapabilen, ya indirmeden önce fena bindirdi, ya da normal zamanda beni yüzde 90 kazıklıyormuş...’ Girmiyorum o dükkana.
'den başlayan' ve 'e varan' promosyonlara da itibar etmiyorum.
'49 liradan başlayan' uçak biletlerine ne zaman talip olsam, tesadüf bu ya, 49 liralık koltukların çoktan satıldığını görüyorum.
'Yüzde 80'e varan' indirimli ayakkabılarda bir çift 48 numara kalmış, benim ayağıma göre olanlarda sadece yüzde 10 ikram yapabiliyorlar, nedense.
(Tabii genellememek lazım, dürüst firmalar da var. Ama azınlıktalar.)
Etikete 100 değil de 99,9 TL yazan yani beni 1 kuruşluk salak sanandan alışveriş yapmıyorum.
'Sana bilmem kaç lira olur abi' diyen esnafa sırtımı dönüp çıkıyorum. Bu kadar fütursuzça yalan söyleyen adamın sattığı mala, koyduğu fiyata inanılır mı!
Diyeceksiniz ki, o dükkana girme, bu esnaftan alışveriş yapma, şu malı alma... Sen ne yiyorsun, ne giyiyorsun?
İtiraf ediyorum ki ben, 'bilinçli bir tüketici' olabilmek için gerekli bilgeliğe çoktan eriştim: Mecbur olmadıkça tüketmiyorum.
Tahriklere kapılıp, oyuna gelmediğim için, mandepsiye basma ihtimalimi asgariye indiriyorum. Ama bu da bir çare değil.
Ayrıca, ekonomistler ne diyorlar, 'iyi vatandaş tüketen vatandaştır'. Biz ne kadar çok ve hesapsız tüketirsek, ekonomi o kadar büyür, memleket gelişirmiş. Peki ekonomi iyi gidip memleket gelişirse bize ne faydası olurmuş? Biz de daha çok kazanır, daha da çok tüketirmişiz.
Kendimi vatan haini gibi hissediyorum...

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 02.05.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder