Anlatacağım, biraz internette gezen ‘ders alınması gereken dokunaklı insani dersleri’ türünden olacak ama. Pembe yazı türünden... Fransız kanallarından birinde Bilinmeyen Topraklarda (Randevu) diye bir röportaj programı var(dı).
Formatı çok güzel:
Şov dünyasından meşhur biri, programın sunucusuyla birlikle, Allah’ın unuttuğu bir ülkede, yerli bir ailenin yanında 15 gün kalıyor ve günlük hayatlarını paylaşıyor. Onlarla birlikte (artık yerine göre) ava çıkıyor, inek sağıyor, tarla sürüyor, su taşıyor...
İnsanlar nereye gideceklerini bilmiyorlar, uçağa gözleri bağlı, kulaklarında müzikle biniyorlar. Program sunucusu nereye uçmakta olduklarını uçak kalkınca söylüyor.
Top model Adniana Karambeu, Amharalar’ın ülkesine gitti. Burada, bir ailenin çamurdan ve sığır gübresinden yapılmış kulübesinde yaşadı, onların yemeğini, yatağını paylaştı. Ambaralar 3.000-4.000 metre rakımlı düzlüklerde tarım ve hayvancılık yapan bir Etyopya kavmi. Hıristiyan-Ortodoks, törelerine çok bağlı, son derece arkaik bir toplum.
*
Birinci ders: Görünüşe aldanmayacaksın ve önyargılı olmayacaksın. Adriana Karambeu salak bir sarışın değilmiş; topçuyla evli 1.85’lik sarışın bir manken görünce insan böyle düşünüyor oysa.
İkinci ders: İnsan her yerde insandır. Çıkacaksa, adam en olmayacak yerden bile çıkabilir.
Üçüncü ders: Toplumun temel görevi, herkese Nişantası’nda doğup büyüyen zengin çocuğuna da, Çukurcalı çobana da ŞANS EŞİTLİĞİ VERMEK’tir. Eğitimin özelleştirilmesi, devleti herkese EŞİT TEMEL EĞİTİM VE EĞİTİME ULAŞMA İMKANI vermek mecburiyetini ortadan kaldırmaz. Aksine!
Şimdi nereden çıktı bu, diyeceksiniz? Dinleyin...
Karambeu, Sissay Abebe adında bir köylünün evinde kaldı. 6 çocuklu bir aile. Avuç içi kadar arazilerinde ektikleri arpayla ve 3-5 baş hayvanlarıyla yaşamaya çalışıyorlar. Sissay anlattı:
İlk iki kızını törenin emrettiği gibi sünnet ettirmiş. Büyük kızını 12 yaşında evlendirmiş. İkinci kızını da nişanlamış ama... evlendirmekten vazgeçmiş. Kendi babasının, köyün ihtiyarlarının baskılarına, damadın ailesinin ölüm tehditlerine rağmen ikinci kızını vermemiş, fakirliğine rağmen bütün hediyeleri iade etmiş ve karşı aileye tazminat ödemiş. Töreye karşı gelerek diğer 2 kızını da sünnet ettirmemiş ve beşik kertmesi yapmamış.
Niye?
Çünkü Sissay, 43 yaşında okuma yazma öğrenmiş. Ne bulursa okumaya başlamış. Ve bu arada eline bir broşür geçmiş: İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ‘KADIN VE ÇOCUK HAKLARI’ ile ilgili bölümü.
Sissay şöyle diyor:
‘Erkeklerle kadınların eşit olduğunu öğrendim. Çocukların da hakları olduğunu öğrendim. Çocukları dövmemek gerektiğini öğrendim. Kızları sünnet etmenin yanlış olduğunu öğrendim. Çocukların mutlaka okuması gerektiğini öğrendim...’
Okul yaşındaki 2 çocuğu her gün 4 saat yürüyerek okula gidiyorlar. ‘Defter almak, kitap almak, kalem almak bizim gibi fakir köylüler için çok lüks. Üstelik okula giden çocuklar tarlada çalışamıyor, onların işi de bize kalıyor. Ama olsun, benim çocuklarım okuyacaklar, günü gelince yollarını kendileri seçecekler, isterlerse şehre yerleşecekler. Kızlarım 18 yaşına gelince kocalarını seçecekler. ‘
Pişmanlıklarını da anlatıyor Sissay:
‘Büyük kızımı hiç okula göndermedim. 12 yaşında evlendirdim. Düğünde niye ağladığını hiç anlayamadım, azarladım onu. 15 yaşında doğurdu. Ama daha çocuktu, çok sancıları oldu. Şimdi anladım ki, kızımı canlı canlı gömmüşüm, öldürmüşüm onu...’
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 15.08.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder