Askerin, slogan yoluyla sivile propaganda yapmasının garabetini bir yana bırakın, Hasdal Kışlası'nın TEM'e bakan duvarında yazan vecizeyi seviyorum:
Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır
*
'Türkiye'nin en önemli sorunu nedir?' diye sorsanız, ya her kafadan bir ses çıkar ya da (terör, işsizlik, yolsuzluk gibi) aslında derindeki gerçek sorunların sonucu olan kalıp cevaplar alırsınız.
Türkiye'nin en önemli sorunu mudur, bilmem, ama pek çok sorunun altında yatan bir sebep olduğunu biliyorum.
Kimse işini adam gibi yapmıyor.
Daha da vahimi...
Kimseden işini adam gibi yapması istenmiyor.
Çok tekrarlıyorum ama, Türkiye'de, işini iyi yapmanın (ve iyi bir iş yapmanın) getirisi yok; işini kötü yapmanın (ve kötü bir iş yapmanın) götürüsü yok.
Cezası da cabası.
Böyle olunca da, işini iyi yapmanın (iyi bir iş yapmanın) kişisel titizlikten, dürüstlükten öte bir gerekçesi de yok.
Şu kadar ki, işinizde titizseniz size üstüne üstlük 'manyak' yahut 'puşt'; dürüstseniz 'alık' yahut 'nerede yaşıyor bu' muamelesi de yapılıyor.
Asker tabii 'vatan sevgisi' ve 'görev' diyor ama, sivilin bu sözü
Kendine saygısı olan insan yaptığı işi iyi yapandır!
diye söylemesi gerekir.
*
Dün bir arkadaş grubunda koleksiyonculuk mevzuunu tartışıyorduk.
Çocuklukta kısa bir süre pul, kibrit kutusu filan biriktirmeyi denedimse de, nakıs teşebbüsten öte gitmedi, koleksiyon yapmaya kalkışmadım hiç.
Niye acaba, diye sordular.
Muhtemelen, bitiremeyeceğim bir işe kalkışmaktan, yahut da 'tamamlamaya yaklaşabilmek için' bile ciddi ve uzun soluklu sabır ve sebat gerekeceğinden... kendime güvenmediğim ve korktuğum neticesine vardık.
Zarif arkadaşlarım bunu benim 'mükemmeliyyetçiliğime' bağladılar ve iyi birer 'frankofon' olduklarından da kalıp cümleyi gediğine koyma fırsatını kaçırmadılar:
- Mükemmel iyinin düşmanıdır!
Bu yakıştırmayı, bana yapılan bir eleştiriden çok bir iltifat olarak algıladım. Ve 'mükemmel' kelimesine bir hakaret.
*
Robert Solé, Tal Ben-Shahanr'ın L'Aprentissage de l'imperfection adlı kitabından bahsederken, mükemmeliyyetçi insanı şöyle tarif ediyor:
‘Her alanda (mesleki, ailevi, cinsel...) mükemmele erişmeye çalışır. Başarısızlık saplantısı vardır ve inişi çıkışı olmayan, tekdüze bir hayat hayal eder. Kızgınlık, kıskançlık gibi olumsuz duygularını bastırır, kendi başarılarını küçümser. Yüzde yüz başaramadıysa, bunu başarısızlık olarak kabul eder.’
Ben-Shahanr, mükemmeliyyetçilik kötü birşey değildir, diyor ama negatif olanı değil, pozitif olanı yani 'optimalizm.'
‘Hayatınızda başarısızlığa da bir yer açın ve bunlardan ders çıkarmayı bilin. Gerçekten de, başkalarından beklemediğimiz mükemmelliği, kendimizden beklemek niye?’
Amerikalılar'ın sevdiği, anladığı (ve bu sayede satın aldığı) türden hani 'feel good' denilen türden bir kitap belli ki.
*
Kafanızı karıştırdığımın farkındayım ama, benim de kafam karışık.
Konumuza geri dönersek, 'mükemmel' bir şey beklediğimiz yok insanlardan.
Ama iyi niyet ve gayret, 'yapabileceğinin en iyisini' yapmasını beklemek hakkımız.
‘Mükemmel insan yoktur, mükemmel niyet vardır’ dedikleri budur.
İnsanlar, hadi kötü niyetli demeyelim ama, iyi niyetli değil ne yazık ki!
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 13.06.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder