Herkes dört dörtlük yöneticiye denk gelecek kadar şanslı değildir.
Ne yazık ki, bulunduğu makama bilgi, tecrübe ve emeğiyle, ehliyeti sayesinde gelmemiş pek çok yönetici var.
Bunlar, kifayetsiz oldukları için, sadece ‘emir kulları’ ile çalışmak isterler.
Yani ‘doğru yere doğru adam’ değil, verilen kararın yanlış olduğunu bilse de ‘Aman efendim gene ne kadar güzel düşünmüşsünüz’ diye verilen işi yapar gibi yapacak adam isterler.
Kendisi yapmayacak zaten de, altındaki ‘isimsiz kifayetliler’e yaptıracak adama.
Bu tür yöneticiler, ayrıca, buldukları (tabiatıyla kendilerinden de kifayetsiz) bu emir kulunun işini yapmasına zaten izin vermezler.
Her şeye karışır, sürekli müdahale eder, yol boyu kırk kere karar değiştirirler; en büyük tutarlılıkları tutarsızlıklarıdır.
Ama bu, emir kulunu hiç rahatsız etmez, aksine işine gelir:
Zaten kifayetsiz, korkak ve inisyatif kullanmaktan acizdir.
Sadece verilen emri yerine getirmekle yetinince, riske girmemiş olur.
Verilen yanlış karar, yapılan yanlış uygulama (ki doğrusu nadirdir) cortlayınca da, kabahat yöneticide yahut da sadece talimatları yerine getiren emir kulunda olacak değil ya, ortaklaşa suçu yıkacak bir günah keçisi bulunuverir.
Kifayetsiz yardımcı zaten yalan söylemeye, kifayetsiz yönetici de dinlemeye hazır ve alışıktır.
Etrafını bu tür yala... pardon yardımcılarla dolduran yönetici, giderek, bırakın eleştirmeyi ‘tak deyince şak diye’ yapmayanlara tahammül edemez hale gelir.
*
Eğer siz aptalsanız...
Yani şirketin çıkarını gözetiyorum sanarak, yanlış karar ve uygulamaları alkışlamıyorsanız; koltuğunuzu korumanın ve terfi almanın yolunun işinin ehli olmaktan, işini hakkını vererek yapmaktan geçtiğini sanıyorsanız; sonunda benim kıymetim bilinir diye düşünecek kadar safsanız... şansınız yok demektir.
Emir kulları sizi bir tehdit olarak algılayacaklar ve sizi, (sizin ulaşamadığınız ama onların sürekli beynini yıkadıkları) yöneticiye sinsi ve planlı bir şekilde gammazlayacaklardır.
Bir müddet sonra, etrafındaki bu yalancı halkasıyla gerçeklerden kopmuş olan yönetici, duyduklarına inanmaya başlar. İnanmasa bile, acilen bir günah keçisi bulunması gerektiğinin o da farkındadır.
Bu arada, yıldızınızın söndüğünü, ağır ağır kara deliğe dönüştüğünü anlamak kolaydır:
Emir kullarının size karşı tutumlarına dikkat edin!
Düne kadar, yani patron nezdinde itibarınız yerinde iken, ne olur ne olmaz diye, etrafınızda pervane olup yüzünüze gülen, sırtınızı sıvazlayanlar, odanıza uğramamaya, asansörde konuşmamak için cep telefonuyla oynamaya, koridorda sizi görmemiş gibi yapmaya, toplantılarda sizden uzak durmaya başladı mı... bilin ki tanrı katında rüzgar aleyhinize esmeye başlamış demektir.
*
Eğer siz çok aptalsanız...
Yani büyük bir istikrarla verilen yanlış kararları eleştirmeyi bir hak, hakkın ötesinde, şirketin çıkarları gereği göreviniz zannediyorsanız;
Doğru bildiğinizi söylemeyi, dürüstlüğü marifet addetmeye devam ediyorsanız;
Yani, kendi çıkarlarınıza ters düştüğünü bile bile, işin gereğidir, şirketimin menfaatidir diye yöneticinizle ters düşmeyi göze alıyorsanız;
Hasılı (çok haklı olsanız da) şirketin çıkarını patrona karşı savunacak kadar akılsızsanız...
Hiiiç ağlamayın!
Ben de patron olsam, kendi çıkarını bile kollayamayan adamla çalışmam.
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 15.04.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder