15 Nisan 2012 Pazar

Sözde işsizlik

Ekonomik krizin güya teğet geçtiği bir memlekette resmî (yani yalan) verilere göre 3.361.000 insan işsizse;
Maşallah güllük gülistanlık şu son 3 ayda, işsizlik 0,5 puan (yerim TÜİK'in bu ince hesaplarını!) artarak yüzde 13,5'e yükselmişse;
Yani Türk ekonomisi Kasım-Aralık-Ocak aylarında 'net' 29.000 işi yok etmişse...
Her 4 gençten biri, resmen, işsizse...
Herşey biter, herkes susar, sadece ve sadece bu felaket konuşulur.
Ama Türkiye sus pus!
Ekonomi medyası - kimse kusura bakmasın - sadece patronların ağzıyla konuşuyor.
İşsizlik, resmî rakamlar açıklandıkça, yani mecburen ve kerhen, gazetelere bir günlüğüne haber oluyor.
Hükümete çakmak için bahane arayanlar, bu fırsattan istifade 'nerede devlet, nerede hükümet' edebiyatı yapıyorlar; hükümete yağ çekmek için fırsat arayanlar ya konuyu görmezden geliyor, ya da işsizliği hükümet(ler)in dışında, yapısal ve tedavisi olmayan bir mesele gibi gösteriyorlar. Kimse şirketlere toz kondurmuyor.
Tabii ki hükümetlerin yanlış ekonomi ve istihdam, yanlış yatırım ve destek politikaları, yanlış eğitim politikaları işsizlikte önemli bir paya sahip.
Ama patronlar ve şirketler de sütten çıkmış ak kaşık değil.
Kötü niyeti yahut ideolojik tartışmayı filan bir kenara bırakın. Hani Marx'ın 'yedek işgücü ordusu' tanımını filan. Pratiğe gelelim.
Geçenlerde, bir kentin sembolü hale gelmiş, her 10 aileden birine iş sağlamış dev bir tekstil şirketi battı.
1990'ların başında bir grup sanayicinin karşısında yaptığım bir konuşmayı hatırlıyorum. Bana 'Seni yedirdik içirdik, ettiğin lafa, yaptığın münasebetsizliğe bak' muamelesi yapıldı. Oysa söylediğim, ekonomi fakültelerinde okutulan şu basit gerçekten ibaretti:
Uluslararası işbölümü denilen şeyi iyi anlamak; (o tarihte bu laf yoktu, kimbilir nasıl ifade ettim) resmin bütününü görmek çok önemli. Türkiye tekstilde büyük bir oyuncu olabildi çünkü, İngiltere gibi 'geleneksel' liderler bu pazardan - şu şu şu sebeplerle - çıktılar; üretim, ucuz hammadde ve ucuz işgünü kullanabilen bölgelere kaydı; Türkiye ve Türk işadamları bu imkanı çok iyi kullandılar ve dünya çapında üreticiler ve ihracatçılar haline geldiler.
Ama yarın, daha ucuz hammadde ve işgücü kullanan ülkeler ortaya çıkacak; maliyetler ve fiyatlar yükseldikçe Türkiye'nin rekabet gücü azalacak. İşte o gün gelmeden, tekstilciler ve konfeksiyoncular daha yüksek katma değerli işlere geçmeye hazır olmalılar. Bunu, bugünden hazırlamalılar.
Devlet de, tekstil ve konfeksiyon sektörlerinden kaynaklanacak niteliksiz (ve kadın ağırlıklı) işsizliği göğüslemeye şimdiden hazır olmalı.
*
Yukarıda sözünü ettiğim şirketin patronu, şirketi ve çalışanları için ağlamakta haklı. Ama ne yapıldı, yahut yapılmadı da bu noktaya gelindi, şirketin hikayesini bilmediğim için, bir yorum yapmaya mezun değilim. Ama şunu sorabilmeyi isterdim:
Önce hayatta kalmak, sonra büyüyüp gelişmek için her canlı 'evrim geçirmek' zorunda.
Dünyanın, Türkiye'nin, şartların, modaların, rekabetin değişeceğini ve değişmekte olduğunu biliyordunuz.
Uyum sağlamak için ne öngörmüştünüz, ne yaptınız? ... da hem siz, hem yüzlerce çalışanınız bugün işsiz?
İşsizlikten, yanlış politikalarıyla (politikasızlıklarıyla) hükümetler, yanlış yatırımlarıyla (yatırımsızlıklarıyla) şirketler, yanlış eğitimleri (eğitimsizlikleriyle) çalışanlar... herkes kendi ölçüsünde sorumludur.
Not: Yerimiz bu kadar. Unutmazsam size önümüzdeki haftalarda Fransız işadamı Antoine Riboud'dan ve tekstil, konfeksiyonda ve tarım sektörlerinde pimi çekilmiş bekleyen işsizlikten söz edeceğim.

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 28.03.2010


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder