14 Nisan 2012 Cumartesi

Az buçuk demagojik bir yazı

Prensip no. 1 - Açlık ve susuzluk çekmeyecekler
Prensip no. 2 - Rahat ortamda yaşayacaklar
Prensip no. 3 - Acı çekmelerine, hasta olmalarına göz yumulmayacak
Prensip no. 4 - Tabii davranışlarını sergileyebilecekler
Prensip no. 5 - Korku ve sıkıntı duymayacaklar
*
Başbakan'ın sırtını yumruklayarak gerdeğe soktuğu Türk nüfusu, 2009 yılında 818.000 kişi artarken, krize karşı gösterdiği Gazi Osman Paşa direnişiyle 7 düvelin hayranlığını kazanan Türk ekonomisi sadece ve sadece 83.000 kişilik istihdam yaratabildi.
Yani (teorik olarak) artan nüfusun sadece % 10'una iş temin edebildi.
Ama buna karşılık aynı yıl 943.000 işi yok ettiği için, işsiz sayısı net 860.000 arttı.
Krizde 860.000 kişi daha işsiz kaldı.
Resmî işsiz sayısı 3.471.000'e, resmî işsizlik oranı % 11'den % 14'e çıktı.
(Niye 'resmî' diye ısrar ettiğimi biliyorsunuz! Bu rakamların Allahlık olduğunu vurgulamak için...)
Her 4 gerçten biri işsiz.
Gençlerin resmî işsizlik oranı bir yılda % 20,5'ten % 25,3'e yükseldi.
Herhangi bir sosyal güvencesi olmayan çalışan oranı % 43,8'e çıktı.
Yani 2010 Türkiyesi'nde kabaca 2 çalışandan birinin sosyal güvencesi yok.
*
Bu haberleri okurken yukarıdaki 5 prensibi hatırladım.
Sözüm meclisten dışarı mı desem?
Teşbihte hata olmaz mı desem?
Ama bu işsiz, doktorsuz, ilaçsız, parasız, umutsuz, çaresiz insanlar açlık ve susuzluk çekecekler, rahat ve konforlu bir ortamı rüyalarında bile göremeyecekler, acı çekmelerine, hasta olmalarına kimse aldırmayacak, 'adam gibi' hatta 'insan gibi' bir hayat süremeyecekler, ve gelecek korkusu ve sıkıntı içinde yaşayacaklar...
*
Şu günlerde Avrupa Birliği (AB) ile AB üyesi Polonya arasında ilave bir gerginlik yaşanıyor.
AB, 2012'den itibaren, hayvan haklarına aykırı olduğu için (ki bu konuda ben de eski bir sabıkalıyım) çok katlı tel yumurta tavuğu kafeslerine yasak getiriyor. Polonya ise yumurta maliyetlerinin artacağını ve hayvancıların zarar edeceğini öne sürerek ek süre istiyor.
AB, Polonya'nın yeni direktife ve bütün üyelerinin de The Farm Animal Welfare Council'in (Çiftlik Hayvanlarına İyi Yaşam Konseyi) 1993'te belirlediği, yukarıdaki 5 prensibe uymaları konusunda ısrarlı.
Bu arada, bizim memlekette hâlâ birileri 'Biz bu Avrupa Birliği'ne gireceğiz de ne olacak yani?' diye sorabiliyor.

Not: Hayvan haklarından söz etmişken... Fransa'da ilginç bir dava sürüyor. Küçük bir ameliyat için emanet ettiği kedisi kaçan ve kaybolan bir öğretmen kadın, veterinere 'manevî zarar' davası açtı. Hukukî açıdan bu 'manevî' kelimesi sorun yaratıyor, çünkü Fransız kanunları ev hayvanlarını 'mobilya' olarak telakki ediyor. Zaten ev hayvanlarının durumu çok karışık. Mesela havayolu şirketleri genelde, kaybolan ve ölen ev hayvanlarını 'kilosuna göre' tazmin ediyor. (Olay çıkmasın diye manevî tazminat ödedikleri de oluyor.) Hâkimlerin, davacıların gözyaşlarına dayanamayıp 'hayvanın piyasa değeri' üzerinden tazminata hükmettikleri de oluyor.

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 07.03.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder