14 Nisan 2012 Cumartesi

Kafalardaki dikenli tel

ya da

J.F.Glidden’i tanır mısınız?

20.yüzyıla damgasını vurmuş insanlardan biridir. J.F.Glidden olmasaydı, belki ABD’nin tarihi ve coğrafyası farklı olacaktı. 1.Dünya Savaşı’nın muharebe tekniği, Nazi toplama kamplarının görüntüsü bile değişecekti. Glidden’in icadı kırlarımızı işgal etti, kışlaları şekillendirdi, baskının, toplu katliamların sembolü haline geldi. (...)
J.F.Glidden’in icadı, çağımızın en önemli sembollerinden biridir gerçekten.
Glidden’in icat ettiği ve 1874’te beratını aldığı bu etkili ve güçlü ‘malzeme’ neydi biliyor musunuz ? DİKENLİ TEL
*
Diyeceksiniz ki, Glidden 'malzemeyi' icat etti, kullanımından o sorumlu değil.
Değil, ama teknik de mükemmeldi Allah için: İşin hilesi, birbirine sarılı çift kat telde. Böylece tel hep gergin ve dirençli kalıyor. Hafif, dayanıklı, ucuz, her türlü hava şartlarında kullanılabilir, kullanımı kolay...
Zaten, Glidden’in icadı derhal tutulmuş piyasalarda. 1875’te 270 ton olan dikenli tel üretimi, 1901’de 135.000 tona çıkmış.


2000 yılının başlarında bir kitap çıktı Fransa’da, 'Dikenli Telin Siyasî Tarihi' diye.
Olivier Razac diyor ki, ‘Dikenli telin bir ucu iktidara, ölüme, toplu kıyımlara uzanır. Dikenli tel ‘mükemmel’ bir cinayet aletidir aslında. Minimum enerjiyle, maksimum randımanlı ölüm!
Mesela Amerika’nın Orta-Batı bölgesinde, çiftçilerin tek arzusu, geniş çiftliklerini güvenli ve ucuz bir telle çevirmek, sınırını belirlemekti.
Ama dikenli tel, kızılderili soykırımı sırasında, beyazların elinde atom bombası kadar güçlü bir haline geldi.
Sonra, 1.Dünya Savaşı sırasında, siper savaşlarının vazgeçilmez istihkâmı oldu bu sefer. 'Yapay böğürtlen' adı verilen tel örgülerin ne kadar etkili olduğunu, bir asker hatıratında şöyle anlatıyor:
‘Yüzlerce ceset, çoğu 37.Tugay’dan. Bir gemi enkazından kalan parçalar gibi, sağa sola dağılmış. Çoğu, ağa takılmış balıklar misali, düşmanın dikenli tellerine tuhaf şekillerde asılı.’
Bundan sonra, Glidden’in icadı, asıl etkisini ve tehlikesini İkinci Dünya Savaşı’nda sergileyecekti... Nazi toplama kamplarında.
Bu kampları oluşturan mekan, yani dikdörtgen barakalar ve aralarındaki düzenli yollar, bir detay aslında. Burada önemli olan, sembolik olan, elektrik verilmiş öldürücü dikenli tellerle ‘çevrili’ bir alan yaratılmış olması. Bir toplama kampının temel ögesi dikenli tel, kampın ilk ve tek 'mimarisî' dikenli teller.
Bir grup insanın, bir başka grup üzerindeki sınırsız hâkimiyetinin, yok etme 'hakkının' sınırlarını çizen, dikenli teller.
Dünya üzerinde, sizin gibi, benim gibi insanların yaşadığı bir dünyanın hemen yanında, ama gerçek ve insanlık dışı bir 'na-dünya' yaratan dikenli teller.
Auschwvitz’den beri, dikenli tel, zulmün ve totalitarizmin sembolü. Şiddetin, işkencenin olduğu her yerde dikenli tel var.
Uluslararası Af Örgütü’nün kendine simge olarak, bir mum ateşine sarılı dikenli teli seçmesi tesadüf değil.
Sığır sürünleri ekinlerini çiğnemesin diye tarlalarını çeviren Amerikan çiftçisiyle, nazizmin ve stalinizmin birer laboratuvarı, küçük-evreni olan toplama kampları arasında bir bağlantı kurmak yanlış tabii ki.
İkisinin arasındaki ortak nokta dikenli tel değil.
Sınır çekmenin, ayırmanın, koparmanın, bölmenin, tecrit etmenin korkunç sonuçları. (...)
*
Yazının buraya kadar olan bölümünde, eleştirmen Roger-Pol Droit’nın 26 Mayıs 2000 tarihli Le Monde des Livres’de yayımlanan kitap eleştirisinden bir özet derledim sizin için.
Bu işin daha vahim bir boyutu da var.
Bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, insanlık onurumuzun önündeki en büyük engel asıl... beyinleri sınırlayan dikenli tellerdir.
Cahillik, bağnazlık, bâtıl inançlar, 'öteki' korkusu...
Daha güçlü, daha öldürücü bir 'tel örgü' icat edilmedi henüz!
(12 Mart 2003 tarihinde, Hürriyet-internette yayımlanmış bir yazıdır. Ve biraz da uzun. Özür dilerim.)

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 28.02.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder