Bayramlık deyince, bayram yazısı sanmayın.
Başlık olarak 'Bayramlık ağzım' demeye cesaret edemediğimden.
*
Eski yazılarımı bilenler aşağıda sözünü ettiğim kobayı neden kıskandığımı anlayacaklardır. Diğerlerine, yer darlığından, anlatmaya kalkmayacağım.
Kaşif Stéphane Lévin, 2003 yılında Kuzey Kutbu'na yakın ve ilk insan yerleşimine binlerce kilometre mesafede bir kulübede tek başına 5 ay yaşadı.
Maksat, insan evladının soğuda, karanlığa (daha doğrusu yetersiz güneş ışığına) ve yalnızlığa tepkisini ve dayanma gücünü ölçmekti.
Lévin, bu denemeden önce ve sonra Toulouse'lu uyku uzmanı Dr. Christian Bourbon tarafından her yanına elektrodlar bağlanarak testlere tâbî tutuldu.
Ve, Fransız medyasının ifadesiyle, bu şekilde 'bilimsel ve meteorolojik ekstrem şartların bir araya gelmesi' insan denilen bu mucizevî canlıyla ilgili bir bilinmeyeni daha ortaya çıkardı:
Genlerimizin ücra bir köşesinde, milyonlarca yıllık ve bilim adamlarının hayal bile edemeyeceği bazı 'hayvanî içgüdüler' yatıyor.
Mesela, bu araştırmanın ortaya çıkardığı 'kış uykusu içgüdüsü' gibi.
Sıfırın altında 40 derece soğuğun ve yüz küsur günlük kutup gecesinin metabolizma üzerindeki etkilerini inceleyen Dr. Bourbon'un geçenlerde yayımlanan çalışmalarına göre, genlerimizde uyuyan 'kış uykusu' mekanizmasını harekete geçiren güneş ışınlarının eksikliği değil, çevre ısısı.
Metabolizma, ısıdaki kalıcı ve önemli düşüşe 16-18 saat uyku ve gündüzleri de yüzde 75'e varan yarı uyku (uyuklama) haliyle cevap veriyormuş.
Yani insan (belki de her memeli) bu şartlara uzun süre maruz kaldığında, 'kış uykusu'na giriyormuş.
(Bu arada Türkçe'de 'ımızganma' diye bir kelime olduğunu da öğrenmiş oldum. Yarı uyku hali, uyuklama hali demekmiş.)
Alıntı yaptığım makalede şöyle bir yorum da vardı:
‘Deneme esnasında Stéphane Lévin kışın derin bir uykuya dalan bir dağsıçanına yahut tarlasıçanına dönüşmedi; daha ziyade kutup ayısına dönüştü. Kutup ayıları, uzun kış ayları boyunca birbirini takip eden uyku ve yarı-uyku evrelerinden geçerler.’
*
Bir zamanlar, küresel ısınma sebebiyle dünyamızın yeni bir buz çağına girebileceği söyleniyordu.
Çok ısındık diye niye donacağımızı anlamam mümkün değil; ama demek ki gün gelir, genlerimizin ücra bir köşesine sinmiş bekleyen bu kış uykusu içgüdüsüne yeniden ihtiyaç hasıl olabilir.
Ama bu haberi okurken, düşündüğüm şey çok farklıydı.
Bir doktor arkadaşım, ceninin ana rahminde evrimin bütün safhalarından tek tek geçip öyle büyüdüğünü söyler.
Genlerimizin ulaşılamayan bir yerlerinde, varlığından şüphe bile etmediğimiz, bilimin henüz hayal bile edemediği ve Gladio misali vakti gelince bir işaretle uyanmayı bekleyen daha böyle ne tür 'hayvanî içgüdüler' gizli acaba?
Uzak atalarımızın bize mirası.
Mesela TEM otoyolunda araç kullanırken, kendini bilmezin biri bizi solladığında ortaya çıkan içgüdü gibi.
Mesela evinden kaçmış 13-14 yaşında bir kızı, bir sokak köşesinde tek başına soğuktan titrer görünce ortaya çıkan içgüdü gibi.
Elimizde kasap bıçağı, kaçıp kurtulan kurbanlık danayı bir köşede kıstırdığımızda ortaya çıkan içgüdü gibi.
Kutup ayısı deyince...
Acaba içimizde daha ne ayılar uyukluyor?
Serdar Devrim, Hürriyet-İK 29.11.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder