14 Nisan 2012 Cumartesi

İnsanlık tarihinin en eski kısır döngüsü

Amerikan Cinsel Eşitlik Merkezi'nin (gerçi 2002 tarihli ama bu arada önemli bir değişilik olduğunu sanmam) 50 ülkede yürüttüğü bir araştırmaya göre, dünyada kadınların en çok dayak yediği ülke hangisi biliyor musunuz?
Türkiye!
Her 100 Türk kadınından 58'i kocasından, erkek kardeşinden, oğlundan dayak yiyormuş.
Evliliklerinin ilk 3 yılında, üniversite mezunu kadınların yüzde 73'ü, gecekonduda yaşayanların yüzde 90'ı koca şiddetine maruz kalıyormuş.
Analar bu haldeyse, varın siz çocukların halini düşünün!
*
Dünyada her 10 çocuktan 8 hatta 9'u eğitim bahanesiyle fiziksel şiddete maruz kalıyor.
Şaplak ile Evet, insan iyi doğar adlı çok ses getiren araştırma kitaplarının yazarı Olivier Maurel'in dediği gibi, küçük çocuklara daha bismillah derken (döverek) verdiğimiz ilk etik dersi son derece çelişkili:
Güçlünün zayıf olanın canını yakmaya hakkı vardır; en azından kendinden güçsüz olanın canını yakmamasını öğretmek için...
Çocukken hor görülen çocuk, büyüdüğünde çocukları hor görüyor.
Çocukluğunda şiddet gören, büyüdüğünde şiddet uyguluyor.
Ve Maurel'in ‘insanlık tarihinin en eski kısır döngüsü’ dediği bu ayıp, kuşaktan kuşağa sürüp gidiyor:
Çocuğun beyni bu yaşta oluşmaktadır. Çocuk, kendisine şiddet uygulayanları eleştiremiyor; içgüdüleriyle varlığını sürdürmek için onlara bağımlı olduğunu içgüdüleriyle. Nefretini kendine yönlendiriyor ve bundan fizik ve mental olarak çok olumsuz etkileniyor. Önce kendine, sonra başkalarına karşı acıma duygusunu kaybediyor.
Sonuçta, çocukken dayak yiyen erkeğin karısını ve çocuklarını dövme olasılığı çok yüksek.
Dayak yiyen bir kız çocuğunun, dayak yiyen bir kadın olma ve çocuklarını dövme olasılığı çok yüksek.
Unutmayın ki, büyük suçluların, dilimizin canına okuyarak 'seri' dediğimiz katillerin, bu arada terörü bir siyasî araç olarak gören Miloseviç, Hitler, Mao, Stalin gibi kanlı diktatörlerin hepsi, dayakla büyümüş, şiddet görmüş çocuklardır.
*
Çocuğu döverek eğiteceğini, 'adam edeceğini' sanan, dayakla disiplini karıştıran bir altyapımız var. Bunu tabiî karşılamaktan öte, lazım şart sananlar ne yazık ki çoğunlukta.
Okulda 'eti senin, kemiği benim' (yani kemiklerini kırmadan istediğin kadar döv) diye öğretmenin insafına terk ettiğimiz; gık dediğide saçını seçip, guk dediğinde cetveli indirdiğimiz ve itiraz edecek olursa müdür beyin odasına çekip sopadan geçirdiğimiz çocuklar;
Askerde etinden gayri kemiğini de komutana emanet ettiğimiz delikanlılar;
Evin reisinin kim olduğunu anlasın diye gerdek gecesi dövdüğümüz gelin kızlar;
Dilimizde yaygın, 'kızını dövmeyen dizini döver', 'dayak cennetten çıkmadır', 'karının karnından sıpayı sırtından sopayı eksik etmeyeceksin' yahut 'bilmem kimin vurduğu yerde gül biter'
türünden şiddeti haklı gösteren ve öven atasözleri, deyimler, meseller...
(Araplar'ın daha güzel sözleri var derler, mesela 'Karını döv! Sen niye dövdüğünü bilmiyorsan, o niye dayak yediğini bilir'.)
En güzeli de, hâlâ, şiddete karşısında hayret edebilmemiz!

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 20.12.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder