14 Nisan 2012 Cumartesi

Okurum sana söylüyorum...

İlk yazıda, etkin bir İK istemeyen alaturka yöneticileri, ardından gazetecileri ve gurucuları, sonra doğuştan yolsuzluğumuzu eleştirdim ya...
Yazayım diye teşvik ettikten sonra, ilk uyarı yine Şenay Ordu’dan geldi: ‘Serdar Bey, yine herkesi karşınıza alıyorsunuz!
Zeynep'in (Mengi), ‘Bu hafta sizden artık güzel (olumlu) bir yazı bekliyoruz’ sözlerini Tarık  (Devrim) duydu; o da ‘Eveeeet, ben de aynı şeyi söyleyecektim’ dedi.
Demek ki 3 yazıda içinizi karartmayı başardım. Peki.
Kendine yalan söylemek’ konusunu bir başka yazıya bırakalım.
Şu sıralar maaş zammı dışında (ki ütopik bir konudur ve stres sebebidir) herhalde size de, bana da en iyi gelecek tek konu TATİL.
Ama adet yerini bulsun, gamlı baykuş şöhretime halel gelmesin diye, böyle bir konuya bile bir eleştiriyle başlayacağım:
Tatil yapmak ve dinlenmeyi bilmek (tıpkı sağlığına bakmak ve spor yapmak gibi) bir kültür meselesidir, bir medeniyet göstergesidir. İzinde köye gitmek gibi, yazın yaylaya çıkmak gibi gelenekleri tatil kültürüyle karıştırmayalım. Birincisi sıla özleminin ve aşiret-aile geleneğinin sonuncu, ikincisi göçebe kültürümüzün kalıntısıdır. Yani medeniyet göstergesi değildir.
Medeniyetten nasibini alamamış benim gibiler (tıpkı 'hayatımda doktora gitmedim' diye övünenler gibi) tatil yapmamayı marifet sanırlar.
Bizde batılılar gibi bir tatil kültürü sadece gayrimüslimlerde vardır. 
Gerçi batılılarda da tatil fikri ve geleneği o kadar eskilere gitmez. Benim bildiğim, bugünkü anlamda tatil, Fransa'da, 1920'li yıllarda ‘icat edilmiş’ bir kavramdır. Mucidi - nûr içinde yatsın - L'Information gazetesinin teknik müdürü J.J.Durand'dır. Militan bir sendikacı olan Durand, 1922'de gazete yönetimini çalışanların izin yapmasının herkes için faydalı olduğuna ikna etmiş. Gazetenin yazarlarından sosyalist Léon Blum de bu deneyimden etkilenerek, 1936 yılında Halk Cephesi iktidara gelip başbakan olduğunda ‘ücretli izin’ devrimini başlatmış. Bilindiği üzere çalışanların ücretli izne çıkması, turizm endüstrisi de doğuracaktır.
*
Yenibiris.com'un anketine katılan çalışanların yarıya yakını (yüzde 44.6) ‘Şimdi tatil düşünecek durumda değilim’ diyordu. ‘Evet ne olursa olsun tatil yapacağım’ diyenlerin oranı sadece yüzde 15.8'di. Oysa Burcu'nun (Özçelik) hazırladığı kapak konumuz ‘Kriz var ama tatil de gerekli’ diyordu. İşsizlik, işsiz kalma korkusu, patronun gözünün önünde olma endişesi, geçim sıkıntısı... hepsi tamam, fakat bedenen ama asıl ruhen mutlaka dinlenmelisiniz. Patronunuz ve yöneticiniz de, en azından L'Information'un yayın yönetmeni (*) kadar dinlenmenizin onun da menfaatine olduğunu anlayıversin artık.
*
Nasıl? Kötü bir yazıydı değil mi? Eeee, elimi tutarsanız böyle olur!

(*) Yani, okurum sana söylüyorum, genel yayın yönetmenin sen anla...


NOT:
(1) Tatilde çalışmayı, ikide bir e-postalarınıza ve SMS'lerinize bakmayı, ‘ne var ne yok’ diye büroyu aramayı marifet sanmayın. Uzaklaşın, kopun, beyninizi boşaltın...
(2) Patron size ‘tatil ödevi’ vermeye kalkarsa, yemeyin. Tatil dönüşüne önemli bir toplantı ya da sunum koymasına yanaşmayın. Bu klasik bir tuzaktır. Yoksa tatile kolunuzun altında dosyayla çıkarsınız.
(3) Giderken, işlerinizi mutlaka devredin.
(4) Tatilinizi profesyonel bir proje gibi, iyi planlayın.

Serdar Devrim, Hürriyet-İK 12.07.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder